Abbas GÜÇLÜ
12 Eylül sonrasında, YÖK yasasının tartışıldığı günleri, bugün gibi hatırlıyorum. Bir yandan
Doğramacı bildiğini okuyor, öte yandan da amaçları üzüm yemekten çok kavga olan hocalar bir bir istifa ediyordu. Bu arada sıkıyönetim yasası çerçevesinde kapı önüne konulan 1402'likler de olayın bir başka yönünü oluşturuyordu.
Yasa fazlaca sorgulanmadan askerlerin ve Doğramacı'nın dayatmasıyla kabul edildi. İddia edildiği gibi eleştirilecek çok yönü vardı. Ama iyi tarafları da yok değildi. Ancak nedense hep sistemi dejenere edici, Türk yükseköğretimini baltalayıcı dayatmacı maddeleri işletildi.
YÖK Başkanlığı için
Doğramacı bir hataydı. Haydi bu hatayı askerler yaptı. Ya ondan sonra gelenler niye devam ettirdi? Doğramacı'yı ikinci kez atayan
Özal'dı.
Mehmet Sağlam gibi bu görev için düşünülebilecek en son ismi atayan da güya insan sarrafı olan
Demirel...
12 Eylül sonrasında tüm siyasi partilerin icra planlarında YÖK'ü kaldırmak vardı. Seçim meydanlarında bu konuda az nutuk atmadılar. Ama her seçimden sonra YÖK kaldırılacağına daha da güçlendi.
YÖK olmasın mı? Elbette olmalı. Gezdiğimiz ülkelerin çoğunda benzer kurumlar var. Ama onlar, bizim YÖK gibi yükseköğretimin gelişmesini engelleyici değil, destekleyicisi.
Doğramacı, son röportajlarımızdan birinde zamanının çoğunu
Bilkent'in aldığını belirterek
"YÖK'e zamanımın ancak yüzde 20'sini ayırıyorum. O da yetiyor" demişti. Gerisini siz düşünün, başkanı böyle olursa hocaları nasıl olur? Onlar da zamanlarının yüzde 20'sini üniversitelere, yüzde 80'ini holdinglerde danışmanlık için harcadılar ve üniversiteler bugünkü duruma geldi...
YÖK düzeni, sayısal olarak büyük gelişme sağladı. YÖK kurulduğunda 19 üniversite vardı. Şimdi özellerle birlikte 70'i buldu. 2000'e varmadan da 100'ü aşarsa hiç şaşmayalım.
Ama ya
kalite ve
prestij? İşte onu hiç sormayın. TL'nin dünya piyasalarındaki değeri ve gelişimi neyse üniversitelerimizin durumu da öyle.
YÖK yasası şimdi sil baştan ele alınıyor. YÖK Başkanı
Gürüz, yakın dostu Başbakan
Yılmaz'ı ve fahri doktora şampiyonu Cumhurbaşkanı
Demirel'i ikna etmiş durumda. O da kendini bugünlere getiren
Doğramacı gibi, her şeyi biliyor. Üniversiteler, kamuoyu, dünya umrunda değil. Başabakan ve Cumhurbaşkanı'nı ikna etsin yeter. Hazırladığı yasada çok önemli cesur adımlar var. Ama
İsveç YÖK Başkanı'nın dediği gibi, üniversitelerin, kamuoyunun ve siyasi partilerden çoğunun desteğini almayan yasalar, uzun ömürlü olmuyor...
Yasa, çerçeve nitelikte olması gerekirken detaylarda boğulmuş. Üniversiteleri gerçek anlamda hantallıktan kurtaracak, kaliteyi yükseltecek, devletin verdiğinin dışında yeni kaynak yaratacak etkinlikte değil...
Yazara EmailA.Guclu@milliyet.com.tr