Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ahmet Hakan: Hiç sağcı olmadım
Haberin Devamı

Genç Bakış’ın bu haftaki konuğu Ahmet Hakan’dı. Öğrenciler karşısında uzun süre renk vermemeye çalıştı. Soruları, evet, hayırla geçiştirdi. Ama rahatladığında, en zor konularda bile samimi açıklamalarda bulundu.
İşte Arel Üniversitesi’nde gerçekleşen programda bazı satır başları:

İnançlı insanım ama...
- Benim inancım hiçbir zaman değişmedi, her zaman inançlı bir insanım. İdeolojim, dünya görüşüm değişti. Sadece ve sadece bulunduğum televizyon kanalından daha geniş bir medyaya geçmiş oldum. İkincisi ben hayatım boyunca hiç sağcı olmadım. İmam Hatip’te okurken de olmadım, İlahiyat’ta okurken de, Refah Partiliyken de. Sağcılık benim için bir Müslüman’ın uzak durması gereken biri ideolojidir. Şimdi bu AK Parti çıktı, muhafazakâr, demokrat, sağcı filan oldu, bütün Müslümanlar kendilerini sağcılık gibi bir kategorinin içine sığdırıverdiler.
- 28 Şubat döneminde de gazetecilik yaptım, hiç Çankaya Köşkü’ne çıkmadım, Erbakan hariç hiçbir başbakanla görüşmedim. Erbakan’ın uçağına da binmedim. Önemli olan güç karşısında gazetecinin nasıl durduğudur. Ben güç karşısında kalemimi satmıyorum, değiştirmiyorum. Eğer kalemimi sattıysam şimdi Erdoğancı olmam gerekmez mi, Erdoğan çok güçlü kalemimi ona satmam gerekmez mi?
- AK Partili değilim CHP’li de değilim. Ama AK Parti ya da CHP düşmanı da değilim. Durduğum bir yer var, oradan eleştiriyorum. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler... Bu alanda kim iyi bir şey söylerse övüyorum, kim kötü bir uygulama yaparsa eleştiriyorum. Ben hep aynı yerdeyim, karşımdakiler değişiyorlar. Zaten objektif olmak böyle bir şey.
- Başbakanlar gazeteciler tarafından eleştirilmelidir. Biz Başbakan’ı her zaman översek ne olur? Kuzey Kore gibi oluruz. Memnum olur musunuz? Onlar gibi mi olalım? Bazen eleştireceğiz, bazen öveceğiz. Demirel’i, Mesut Yılmaz’ı, Çiller’i eleştirmedik mi? Hepsini eleştirdik. Erdoğan da başbakanlardan bir başbakan, kutsal bir şahıs değil.

Başbakanlar da eleştirilir
- Başbakan’ın otoriter eğilimleri, tahammülsüzlüğü var mı, var. Böyle eleştirelim. Ama Başbakan diktatör deyince iş sulanıyor. Böyle eleştirileri daha gerçekçi bir noktada tutmak gerek.
- Türkiye’de Başbakan’ı eleştirince gözaltına alınmamak basın özgürlüğünün normu haline geldi. Halbuki otosansür diye bir şey vardır, hissettirmeden yapılan baskılar vardır. Biz gazeteciler olarak tüm bu baskılardan kurtulalım, bunları hissetmeyelim istiyoruz. Bugün baskının çeşidi detaylandı, farklılaştı, görünmeyen baskılar devreye girdi.
- Ben milletvekili maaşları üzerinden yapılan muhalefeti pek benimsemiyorum. Türkiye’deki başka yapıları eleştiremediğimiz için, daha güçlü kişileri hedef alamadığımız için parlamentoyu hedef alıyoruz. Oysa milletvekilleri maaşlarını arttırdıkları için değil, sadece liderleri tarafından seçildikleri için, liderleri hangi tarafı işaret ettiyse oraya oy kullandıkları için, kişilik sahibi olamadıkları için eleştirilmeli.
- Futbol şöhretlileri, magazin ünlüleri milletvekili olmayı bir marifet zannediyor. Milletvekili işlevinin ne olduğunu hiç araştırmamışlar, milletvekilliğinin sadece parmak kaldırmaktan ibaret bir iş olduğunu bilmiyorlar. Hakan Şükür de bence böyle bir iş yaptı. Bir hayal kırıklığı yaşadığını düşünüyorum. Demek ki Tayyip Erdoğan’ı çok seviyor olmak, siyaset yapmak için tek neden olmamalı.
- Mümtazer Türköne’nin Dil Tarih Kurumu’na atanmasını, bir Atatürk düşmanı oraya nasıl atanır şeklinde yorumlamıyorum. Daha düne kadar devletin ideolojik aygıtlarına savaş açan Türköne bugün devletin ideolojik aygıtının tepesine getirilince sesi çıkmıyor. Problem bu bence. Ayrıca ben devletin bu tür yüksek kurumlar eliyle ideoloji pompalamaması gerektiğini, halkımızı rahat bırakması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbirimizin bu tür ideolojik aygıtlara ihtiyacı yok.

Gündemi kim değiştiriyor?
- Şimdilerde gazeteciyi yargılamadan içeri atmak diye bir âdet çıktı. Böyle olunca hepimizi tutuklayabilirler. Bunun karşısında mücadele etmenin ben suçsuzum, ben masumum demenin bir anlamı yok. Çünkü masum da olsan suçlu da olsan tutuklulukta bir şey fark etmiyor. Artık gazetecileri terörize eden bir ortam var.
- Son dönemde yargıya duyulan güvenin azalmasına büyük ölçüde yargının siyasallaşması neden oldu. Yargı eskiden devlet ideolojisinin destekçisiydi, o ideolojiye aykırı gördüğü kişileri cezalandırıyordu. Şimdiyse resmi ideolojiden çıktı. Siyasi iktidar ve onun müttefiklerini rahatsız eden bir durum olduğunda yargının harekete geçtiğini görüyoruz. Yani resmi ideoloji gitti, yerine hükümet ideolojisi geldi.
- Eskiden Özal bir lafıyla gündemi değiştirirdi. Şimdi gündemi polis ve yargı değiştiriyor. Her gün bir operasyon oluyor. Türkiye operasyon cenneti oldu. Polisin de hükümete bağlı olduğunu düşünürsek hükümetimiz polis marifetiyle, operasyonlar yaparak gündemi değiştiriyor.
Özetin özeti: Öğrenciler, vitrindeki isimleri müthiş tedirgin ediyor. Ama frekansları uyuştuğu noktada da, birbirlerine güç veren farklı bir sinerji yaratıyorlar.