Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İnsan çok yakınlarından biri öldüğünde neler hissederse, dün akşam saatlerinde Avni Bey'in ölüm haberini duyduğumda da onları hissettim. Hala da şokundan kurtulabilmiş değilim. O bizler için sadece bir Milli Eğitim Bakanı değil, örnek alınması gereken bir ağabeydi. Öğretmenin, öğrencinin, seçmenin, milletvekilinin, parti liderinin Avni Ağabey'iydi. Hoşgörü sembölüydü. Kızarken bile yüzü hep güler, sözcüklerini özenle seçerdi.
Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, onu en fazla eleştirenlerden biri bendim. Ama bir gün olsun, neden böyle yazdın, neden eleştirinin dozunu kaçırdın dediğini duymadım. Her defasında demek ki yaptıklarımızı yeterince anlatamamışız, demek ki hata yapmışız, demek ki olayın bu yönünü düşünememişiz derdi. Oysa, eğitimi Türkiye'de en iyi bilenlerden biriydi. Öğrenmenin, bilginin sonsuzluğuna inanır, hemen herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışırdı...
Eğitim hayatına köy öğretmenliğiyle başladı. Ama gözü hep yükseklerdeydi. Makamı fiyaka için değil, hizmet için isterdi. Hiçbir zaman, hiçbir göreve talip olmadı, ama genç yaştan itibaren hep önemli koltukları doldurdu. Köy öğretmenliğinden bakanlık koltuğuna oturan tek Milli Eğitim Bakanı o oldu.
Daha önce Kültür Bakanlığı da yaptı. Ama kamuoyu onu hep örnek bir Milli Eğitim Bakanı olarak tanıdı ve öyle de tanıyacak.
Büyük acılar çekti. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın derdi. Ama o en acılarını yaşadı. Bir kızı ve bir de oğlu vardı. Büyük çocuğu Ümit doktordu. O da babası gibi almaktan çok, veren kişiliğe sahipti. Ama bir gün hastalarından kaptığı Hepaptit B mikrobu nedeniyle 33 yaşında yaşama veda etti. Zor günler geçirdi. Ancak pes etmedi. Ümit'in adına memleketi Düzce'de üniversite öğrencileri için yurt kurdu. Yurttaki öğrencileri kendi çocukları gibi sevdi. Onlara gönülden bağlandı. Ama bu sevgi bağı da, tıpkı Ümit'te olduğu gibi uzun sürmedi. Marmara depreminde Düzce'deki yurt yerle bir oldu. 3 öğrenci, bir de bekçi yaşamını yitirdi. Birçok öğrenci de yaralandı. Depremden sonra yine zor günler geçirdi. Ama yine üzüntüsünü yüreğine gömüp, yaralı öğrencilerin yardımına koştu. "Yanlarına çekinerek gittim. Kızacaklarını sanıyordum. Oysa boynuma sarılıp, beni teselli ettiler. Ne olur yeni bir yurt daha yapın dediler. İşte o an hayat benim için yeniden başladı" dedi son konuşmamızda. Bolu'yu hiç unutmadı. Boş bulduğu her dakikasını doğduğu, büyüdüğü topraklarda geçirdi. En ücra köydekileri bile tek tek tanıyordu. Sıcak ilgisini esirgediği tek kişi yoktu. Onun Bolu ve çevresine yaptıklarını, her milletvekili kendi bölgesine yapsaydı Türkiye'nin kaderi bambaşka olurdu.
Malını, mülkünü, maaşını her şeyini vakfa bağışlamıştı. Geçtiğimiz ayı deprem yaralarını sararak ve eşinin ameliyatıyla geçirdi. Yarın akşam TRT 2'deki Çözümü Doğru programında beraber olacaktık. Ama o artık yok... Ulus olarak hepimizin başı sağ olsun. Cenazesindeki sevgi seli ona olan saygıyı gösterecektir.



Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr