Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Umut Vakfı, yine çok önemli bir projeye imza atıyor. Bu yıl 17’ncisi gerçekleşecek olan geleneksel yarışmada, “Ayrımcılığın önlenmesi ve yurttaşlık bilinci“ ana başlığı altında şiddet, nefret söylemi, ayrımcılık, ırkçılık, öfke, suç korkusu, korkunun önlenmesi, medyanın ve kültür endüstrisinin rolü, silah ve bireysel silahsızlanma konuları; bunların yarattığı sorunlar ve çözüm önerileri sorgulanıyor.
Gençlerimizin hukukun üstünlüğünü benimsemiş, çevreye ve insanlığa duyarlı, uyuşmazlıkların çözümünde barışçıl yolları yeğleyen, yurttaş olma bilincine sahip bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmak amacıyla faaliyetler yürüten Umut Vakfı, bireysel silahsızlanma konusunu da bu çerçevede ele alıyor.

Yarışmaya kimler katılabilir?
Hukuk, sosyoloji, iletişim, adli tıp, antropoloji, felsefe, psikoloji ve sosyal psikoloji, kriminoloji, iletişim bilimleri, medya gibi alanlarda ve disiplinlerde çalışanlarla, akademisyenler, bilim insanları, araştırmacılar, sorgulayıcı veya araştırmacı gazeteciler, üniversitelerin Sosyal Bilimler enstitülerinden mastır ve doktora derecelerine sahip araştırmacılar, serbest araştırmacılar katılabilir.
Başvuru ve katılımcı araştırmaların son teslim tarihi 26 Ağustos. Başvurular, Umut Vakfı Yıldız Posta Cad. 52, Esentepe-İstanbul adresinde Umut Vakfı’na elden teslim edilecek.

Sosyal Bilimler ölüyor mu?
Peki böylesi araştırmalara katılım yüksek oluyor mu? Maalesef hayır. Milliyet’in her yıl düzenlediği birbirinden önemli yarışmalara ne yazık ki yüksek katılım olmuyor.
Sosyal Bilimlere olan ilginin böylesine dibe vurması, aslında başlı başına bir araştırma konusu. Toplumsal dinamiklerin böylesine hızla değiştiği bir ortamda sosyal bilimlere duyulan gereksinimin çok daha fazla artması gerekirken, adeta dışlanması, bugünkü pek çok problemin doğru tanımlanmamasından kaynaklanıyor...
Sosyal Bilimler sadece güncel hayatımızda değil, eğitim sisteminde de gereken önemi görmüyor. Yüzlerce fen lisesine karşın sadece birkaç tane sosyal bilimler lisesi var. Liselerin en iyi öğrencileri tıbba, mühendisliğe, ekonomiye kayarken, sosyal bilimler, tercihlerin orta ya da son sıralarında yer alıyor. Oysa sosyal bilimler de en az fen ve teknoloji kadar önemli. Ama bunu ne kavrayabiliyor ne de anlatabiliyoruz!..

Burs olanakları neden artırılmalı!
Verilen burslara bakıldığında da ağırlık yine hep tıp, mühendislik ve ekonomiye yönelik. TÜBİTAK ve TÜBA’nın verdiği burslar içerisinde de sosyal bilimler yok denecek kadar az. Sivil toplum örgütlerinin ya da üniversitelerin verdiği bursların dağılımına bakıldığında da durum farklı değil. İşte bu yüzden, sosyal bilimlere olan ilginin yeniden tırmanışa geçmesi için her şeyden önce burs desteğinin sağlanması gerekiyor...
Lise ve üniversitelerdeki ortak ders saatleri içerisinde, sosyal bilimlere yönelik zorunlu ders sayısı da yok denecek kadar az. Felsefe, Mantık, Sosyoloji, İnsan Hakları ve Demokrasi, Hukuk, Tarih gibi dersler sanki zoraki konulmuş izlenimi veriyor. Oysa her şeyden önce insanın sosyal bir varlık olduğu gerçeğini göz önünde bulundurup, ona göre hareket etsek her şey çok daha farklı olabilirdi...
Dünyanın en güçlü ülkelerinin büyükelçi ve diğer diplomatlarının çok önemli bir bölümü sosyal bilimcilerden özellikle de tarihçilerden oluşuyor. Sosyologlar da ilk sıralarda yer alıyor. Mastır ve doktoraya girişte de daha zor olan onlar. Bu yüzden de bu bölümlere olan ilgi, Türkiye’deki popüler mesleklere olan ilgiden çok daha yüksek. Dolayısıyla öğrenci, öğretim üyesi ve eğitim kalitesi de diğerleri ile başa baş gidiyor.
Sosyal Bilimler’in Türkiye’deki içler acısı halini görmek için uluslararası yayın sayısına bakmak yeter de artar!..

Soran, sorgulayan nesiller!
Dünden bugüne siyasetçilerin dilinden hiç düşmeyen bir slogan var:
Araştıran, soran, sorgulayan gençler...
Peki de bu gençler nasıl yetişecek, kendilerine olan özgüvenleri nasıl pekiştirilecek, daha da önemlisi kazandıkları bu yetenekleri nasıl ve hangi ortamlarda sergileyecekler?
Bir yanda soran, sorgulayan, araştıran gençler derken, öte yanda evde, okulda, kışlada, işyerinde ve kamuya açık yerlerde, susmanın bir erdem olduğunu, konuşanın başının ağrıyacağını söylemek ne kadar doğru!..
Özetin özeti: Çağdaş bir toplum olmanın olmazsa olmazlarından birisi de sosyal bilimlerine verilen önemdir. Umarız bu açığımızı bir an önce görür ve gereğini yerine getiririz. Aslında YÖK Başkanı Özcan bu konuda bir şans!