Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Birand’dan aile, Türkiye ve dünya yorumları
Haberin Devamı

Mehmet Ali Birand’a, önceki gece, Genç Bakış’ta sürpriz bir doğum günü yaptık. Güncel sorunları konuşurken, sahneye bir anda torunu Umberto Ali, eşi, oğlu ve eski çalışma arkadaşları gelince gözleri doldu. Duygusal anlar yaşadı. Kanal D Haber Merkezi de yayına naklen bağlandı ve kendisine ikinci bir şok yaşattı...
70 yılı deviren Birand, 50 yıllık gazeteci. 20 yılı Brüksel’de geçen bu süreçte, çok önemli haberlere, programlara, belgesellere, kitaplara imza attı. Bizde Milliyet’te yayımlanan ilk yazısını bulup kendisine armağan ettik. Ama onun gözü torunundan başkasını görmüyordu.
İşte Koç Üniversitesi’nde geçen programdan satır başları:

Torun delisi oldum
- Hayatta torun delisi olanlarla çok alay ederdim. Ben bin beter oldum. Yaptığım şirinlikleri görseniz bazen koskoca adam bunları yapar mı diye utanıyorum.
- Eğer beraber olduğunuz insanla eğleniyorsanız, gülüyorsanız, bir yere gittiğinizde keyif alıyorsanız o evlilik yürüyor. Aksi halde evlilik felaket bir şey. Düşünebiliyor musunuz bir insanla 30-40 yıl birlikte yaşamak kadar felaket bir şey olabilir mi? Ama eğlendiğiniz zaman da tadına doyum olmuyor. O yüzden ben Allah’tan Cemre varmış diyorum. Bana en zor ve en eğlenceli günlerimde çok güzel bir hayat yaşattı. İyi ki varsın.
- Herkes sağlam olduğu zaman bana bir şey olmaz diyor ama hastalık geldiği zaman anlıyor insan. Ben hastalığı tamamen kendi dışıma çıkardım. Bütün yükü tamamen eşim Cemre’ye bıraktım. Bir gün bile bu hastalık nedir acaba insanı öldürür mü diye bakmadım. İşime devam ettim. Zor bir hastalıktı ama eve kapanmadım. Kemoterapi gördüğüm gece ekrana çıktım. 32. Gün’ü yaptım. Ve şimdi yüzde 99 atlatmış vaziyetteyim. Tekrar çıkar mı çıkmaz mı düşünmüyorum bile çünkü hayat çok güzel, üretmek çok güzel ve sonun yaklaştığını hissetmek çok zor bir şey.
- Ben 32. Gün ekibinden çok şey öğrendim. Can’dan (Dündar) mesela bir metnin nasıl renklendirileceğini öğrendim. Cüneyt’ten (Özdemir) farklı bakışları öğrendim. Bülent Çaplı’dan bir belgesel yaparken nasıl tadının tuzunun katılacağını öğrendim. Çiğdem Anad, Deniz Arman, Rıdvan Akar daha nicelerinden. Aslında benim onlara teşekkür etmem gerek.

Öcalan’la yine görüşürüm
- Abdullah Öcalan’la 1988 yılında konuştum. PKK neredeyse Güneydoğu’da büyük bir bölgeyi kendi kontrolü altına almış bir vaziyetteydi. Bir gazetecinin görevi bu; bilinmeyen bir adamla konuştum. Sen onun propagandasını yaptın diye bana ceza verildi. Bu mantıkla hareket edersek o zaman gazetecilik yapmanın mantığı kalmaz. Yaptığım şeye o zaman da inandım bugün de. İmkânım olsa Abdullah Öcalan’la tekrar konuşurum. Ve soracak çok şeyim olur.
- Bugün PKK ile Kürt sorunu iç içe girdi. Kürt sorununun bir an önce çözülmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’yi kanatan tek sorundur. Şu aralar da işler iyi gitmiyor. Birileri kaşıyor mu? Deniyor ama döner dolaşır iş yine size döner, siz iyi idare edemiyorsanız onlar da kaşımaya başlar. Çözüm hem çok yakın hem çok uzak. Yakın; devletin atacağı çok cesur bir adıma bağlı. Uzak; çünkü devletin şu anda hiç böyle bir niyeti yok.
- Avrupa Birliği yöresel, kentsel mekanizmanın kurulmasına bizim de katılmamız gerekiyor. Bu sadece Güneydoğu’yla ilgili değil. Artık Türkiye Ankara’dan idare edilemiyor. İzmir’i, İstanbul’u da artık Ankara’dan idare edemiyorsunuz.
- Başbakan çabuk sinirleniyor. Sinirlendiği zaman da çok sert, çok ters olabiliyor. Bunu biliyoruz ama ne yapacağız, Tayyip Erdoğan böyle bir insan. Bu ülkede çok fazla lider tipli insanın yetiştiğini görebiliyor musunuz, göremiyorsunuz. AK Parti‘nin başına Tayyip Erdoğan’dan sonra kim geçebilir dediğinizde en fazla iki kişiden söz edebiliyorsunuz.

Başbakan’ın sağlığı
- Başbakan’ın sağlığı çok önemli. Bunu ideolojik olarak algılamamak lazım. Bugün Başbakan’ın sağlığının bozulması Türkiye’nin sağlığının bozulması demektir. Ekonomik kriz geliyor. Böyle bir kriz gelirken Türkiye’de her konuda eli olan, son kararı veren bir insan, ortadan kaybolduğu zaman gündem bitiyor. O yüzden aman şeffaf olunsun. Hastalığı ile ilgili bilgi verilsin. Aksi halde fısıltı gazetesi başlıyor.
- Türk Telekom Arena’nın açılışında sevgili Başbakanımı koruyayım, şimdi üzülecek telaşından “eyvah” demedim. Ben bir Galatasaraylı olarak Galatasaraylılar adına eyvah dedim. Ben Başbakan’ı tanırım, bu tip olaylarda çok sinirleniyor, ters tepki gösteriyor. Benim oradaki eyvahım; eyvah bundan sonra Başbakan bu stada da, Galatasaray’a da ters bakacak diyeydi.
- Bizim ihtiyaçlarımıza AB’den daha yakın ne Ortadoğu, ne Suudi Arabistan ne de başka bir ülke var. Türkiye Avrupa’dan vazgeçemez, Avrupa da Türkiye’den, göreceksiniz. Biraz zaman alacak ama bu birlik gerçekleştiği zaman beni hatırlayın.
- Kimse karar vermedi, kimse bir şey söylemiyor ama 2014 yılında Abdullah Gül’ün görev süresinin biteceği ve Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkacağı genel bir beklenti. Çünkü Erdoğan; ben 3 dönem seçileceğim dedi ve sözünde durur. Dolayısıyla bir daha seçilmeyecek. Ama daha genç, siyaseti mi bırakacak? Hayır. Büyük ihtimalle Cumhurbaşkanlığı seçimine katılacak. Peki, o köşke çıkarsa AK Parti ne olacak? Kaç kişi Ak Parti’yi onun gibi dikkatli ve disiplinli bir şekilde bir arada tutabilir?

Erdoğan Çankaya’ya çıkarsa!..
- Abdullah Gül, Erdoğan ve Arınç arasında çok ilginç bir ilişki vardır. Politikacı değil birbirlerini kardeş gibi seven 3 kişidir onlar. Biri diğerine biat etmek filan değil ama Arınç ya da Erdoğan kalkıp da sizin AK Parti’nin başına geçmenizi istiyorum derse Abdullah Gül hayır diyemez.
- Bir haberi promtırdan okumaktan çıkıp, kendine göre bir yorum ya da espri yapmaya kalktığında kafan çok karışıyor.
Promptırsız konuştuğum zaman rahatım. Ama herkes gaf yapabilir. Ben kendimi hiçbir zaman bir spiker olarak görmüyorum. Çok güzel Türkçe konuşan, çok güzel cümleler kuran arkadaşlarım var. Mesela Uğur Dündar, Ali Kırca... Benim öyle bir yeteneğim yok. Benim size haberi anlatma yeteneğim var.
Özetin özeti: Birand’a ve bu mesleğe bir ömür veren tüm ağabeylerimize nice yıllar dileriz...