Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Deprem doğal bir felaket. Tamam. Ama depreme hazırlıksız yakalanmak, hele hele deprem sonrasında depremzedeleri kaderleriyle baş başa bırakmak felaketlerin en büyüğü...
       İnsanlar umutlarıyla yaşarlar. Umutların bittiği yerde yaşama sevinci de yok oluyor. Tıpkı Düzce'de olduğu gibi.
       Arsal Anadolu Lisesi öğrencileri ile önceki gün uzun uzun başta üniversiteye giriş olmak üzere gelecekle ilgili beklentilerini konuştuk.
       Depremi artık kabullenmişler ama onlara daha acı gelen ondan sonra yaşananlar. Bundan sonra yaşanacaklar...
       Kimi annesini, babasını kardeşini, kimileri de akrabalarını, öğretmenlerini, arkadaşlarını yakınlarını, kaybetmiş.
       Hala çadırda ders yapıyorlar. Soğuk havalarda donduran, sıcak havalar da ise terleten çadırlarda. Tabi yapılana ne kadar ders denilebilirse...
       Deneyimli öğretmenlerin yarısı depremden hemen sonra tayin isteyip gitmiş. Kalanlar da acılı ve yeni stajyer öğretmenler. Hemen hepsi canla başla çalışıyor. Ama üniversiteye giriş konusunda kaçan treni yakalamaları mümkün değil.
       Derslere 14 Şubat'ta başlamışlar. Yani ilk yarı yıl hiç okunmamış. İkinci yarıyılın ilk bir ayı da uyum ve hazırlıkla geçmiş. Oysa şimdi, hiç bu şoku yaşamayan, hiç bu kadar eğitim kaybına uğramayan öğrencilerle birlikte aynı sınava giriyorlar...
       Haksızlığın bu kadarı da olur mu? İşte oluyor.
       Bulgaristan'dan, Bosna'dan, Tür Cumhriyetleri'nden gelenlere özel kontenjanlar ayıran YÖK, nedense depremzede öğrencilere aynı toleransı göstermiyor. Düzce'deki, Adapazarı'ndaki, Yalova ve İzmit'teki öğrencilerin, YÖK ve hükümet nezdinde biraz ilgi görmeleri için illa da Bulgaristan'da, Bosna'da, Türk Cumhuriyetleri'nde yaşamaları mı gerekiyordu...
       Depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen, devletin, hükümetin, tüm kurum ve kuruluşların ilgisizliği Düzcede diz boyu. Halkın kafası hala karmakarışık. Ne zaman ne olacak hiç kimse bilmiyor. Hala harabelerle iç içe yaşıyorlar.
       Giderken yolda açıkça görülüyor. İzmit'teki prefabrik konutların önemli bir bölümü bom boş duruyor. Oysa Düzce'de halk hala çadırda. Öğretmenler de, barınacak yer bulamıyor. Bu nasıl planlama? Ankara, deprem bölgesini yeniden mercek altına alamaz mı?..
       Düzce'ye daha önce rahmetli Avni Akyol'la birlikte defalarca gitmiştim. Cıvıl cıvıl bir kentti. Sım sıcaklardı. Girişmcilerdi. Gayretlilerdi. Herşeye rağmen hala hayata dört elle sarılıyorlar. Ama ilgisizlikten moralleri öylesine bozuk ki...
       Özetin özeti: Bugün Düzce'ye yarın İstanbul'a İzmir'e, Erzurum'a ya da bir başka kente. Her an hepimiz bir felaketle yüz yüze gelebiliriz. Bugün onların yaşadığı yanlızlığı, yarın sizler de yaşamak istemiyorsanız, lütfen dikkatlerinizi yeniden bu bölgeye yöneltin. Özelikle de Ankara'dakiler!!!


Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr