Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle, son birkaç gündür çocukları konuşuyorduk. Pazartesiden itibaren de öğretmenleri konuşacağız...
Çocuklar geleceğimiz, öğretmenler de geleceğin mimarları.
Yani toplumda en fazla değer görmesi gerekenler.
Peki, hak ettikleri değeri görüyorlar mı?
Evet demek o kadar zor ki, sadece özel günlerde hatırlanıyorlar o kadar...

Çocuk olmak = eziyet
Sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde çocuklar ya savaş ortasında ya da açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
İşte bu koşulları ortadan kaldırmak ve onlara daha iyi bir yaşam sağlamak amacıyla hazırlanan Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye de dahil, 193 ülke tarafından kabul edildi.
1990’da bizim de imzaladığımız bu sözleşme toplam 54 maddeden oluşuyor.
Taraf ülkeler bu sözleşmeyi hazırlarken çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini kabul ettiler. Ayrıca çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının ve özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini savundular.
Sözleşmede yok ama o dünden bugüne göreceli değişikliklerin ötesine geçildiğini söylemek abartı olur...

Bayramız var ama!
Çocuk Bayramı olan tek ülkeyiz diye sürekli gururlanıyoruz.
Yalan değil. Evet, çocuk bayramı olan tek ülkeyiz.
Peki, aynı zamanda, çocuğa hak ettiği değeri veren bir ülke miyiz?
İşte bu soruya evet demek mümkün değil.
Araştırmalara bakılırsa, en azından bazılarımıza göre, halimiz hiç de fena değil.
En azından komşularımıza göre daha iyi durumdayız.
Ama çocuklar için aynısını söylemek o kadar da kolay değil!
Okulda olması gerekirken, pek çoğu okulda değil sokakta.
Çocuk evliliklerin oranı olağanüstü düzeyde.
Çocuk işçilerin sayısı her geçen gün artıyor.
Eğitim onlar için bir keyif değil, eziyet.
Yarış atı gibi bir sınavdan çıkıp, diğerine koşturuyorlar.
İlgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim gören yok denecek kadar az.
Onları ne kadar çok sevdiğimizi, onlara ne kadar önem verdiğimizi bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam ediyoruz.
Ama çocuk da olsalar artık onlar da kanmıyor. Lafa değil kendileri için yapılanlara bakıyorlar.
Devletin çocuklara bakış açısında iyileşme yok mu, elbette var.
Aileler, eskiye oranla çocuklarıyla daha az mı ilgileniyor? Elbette hayır.
Pozitif yönde fazlasıyla gelişme var. Ama hâlâ hak ettiklerinin çok uzağındalar...

Öğretmenler mutlu mu?
Her ne kadar fazlasıyla sıkıntıları olsa da görevde olan öğretmenler en azından mesleklerini yapmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Ama atama bekleyenler için aynı sözleri söylemek mümkün değil. Sıkıntılılar hem de çok sıkıntılılar. Eğer onlara 24 Kasım’da gerçek anlamda bir müjde vermek istiyorsak, şubatta ciddi anlamda bir atama yapmak yeter de artar.
Daha da önemlisi, şubat atamasına onlar kadar devletin de gereksinimi var. İşte gerekçeleri:
1. OECD ve Avrupa normlarına göre yüz binlerce öğretmene ihtiyaç var.
2. Aralıkta 20 bin öğretmen müdür ve müdür yardımcısı olacak. Yasal olarak ders veremeyecekleri için yeni ihtiyaçlar oluşacak.
3. Şubatta, her yıl olduğu gibi eş durumu ya da özür grubu tayiniyle öğretmenler batıya gelecek, doğu ve güneydoğu boşalacak.
4. Liselere bu yıl 1 milyonun üzerinde kayıt gerçekleşti ve öğretmen ihtiyaçları eylül atamasından sonra belirlendi. Bu yüzden liselerde binlerce öğretmene ihtiyaç var.
5. Şubatta binlerce öğretmen emekli olacak.
6. Şubat ayı geldiğinde her yıl olduğu gibi ücretli öğretmenlerin çoğu KPSS’ye hazırlanmak için iş bırakacak...
Bu arada, görevdeki öğretmenlere de bir maaş ikramiye de hiç fena olmaz...
Özetin özeti: Çocuklar da öğretmenler de laf yerine icraat bekliyor.