Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in eğitime, özellikle de öğretmenlere yönelik eleştiri bombardımanı devam ediyor. Dün, CNN Türk’te yine verdi veriştirdi. Hem de uluslararası raporlara dayanarak.
Dünya Bankası, OECD, AB raporları ve PİSA sınavları yeni bir şey değil. Düne kadar hiç ciddiye almazken, şimdi ne oldu da bir anda dört elle onlara sarıldık?
Eskiden kızılırdı, şimdi referans gösteriliyor!
İşte Bakan Bey’in son salvoları:
- Ülke olarak biz PISA sınavlarında 34 ülke içerisinde 33. olduk. Bu geriye dönüp baktığınızda size gurur veriyor mu? Veya Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütün kurumlarında, özel eğitim kurumlarında, dershanelerde, hatta bazen maddi durumu iyi olan veliler evlerinde çocuklarına özel kurslar aldırarak üniversiteye hazırlıyorlar. Üniversite sınavında kendi çocuklarımız 40 fen sorusundan ortalama 4 soruya doğru cevap verebiliyorlar. Örneklendirmeyi biraz çoğaltmak istiyorum. Yine 15 yaş grubunda tüm OECD ülkeleri içerisinde matematik sınavında bizim çocuklarımız 1 yıl geride gözüküyor. Aynı parayı harcadığımız halde, mesela Macaristan’la aşağı yukarı 4 bin dolara yakın ortalama masraf ediyoruz öğrenci başına tüm Türkiye’de. Yine matematik alanında Macaristan’daki çocuklarla bizim çocuklarımızın arasındaki mesafe 2 yıllık bir mesafe.
-Fırsat eşitliğini altyapıyı sağlam bir şekilde kurarak sağlayabilirsiniz. Bütün illerimizde en ücra köşeden en zengin kesime kadar benzer imkânları sunamıyorsanız o fırsat eşitliğiniz olmayacak demektir, mesela bir sınav sorununu çözemeyeceksiniz demektir, yine mesela eğitimde kaliteyi artıramayacaksınız demektir, öğretmen başına öğrenci sayınızı düşüremediyseniz bu sorunlar çözülemeyecek demektir.
-Öğretmenlerimize sormak lazım, yıl ortasında bırakıp gittiğiniz 30 çocuğun sorumluluğunu hiç hissetmememiz mi gerekir? Türkiye’de eğitim sistemi niteliğinin üzerinden tartışmalar yapıyorken, eğitimin kalitesini artıralım diye bir çaba içerisinde bulunuyorken öğretmenlerin de bu konularda bir hassasiyet göstermeleri gerekmez mi?
-Öğretmenimizin bir çocuğu aldığında, ilk günü ilk dersten, son günü son derse kadar, çocuğumuza birkaç cümleyi daha öğretebilir miyiz, uluslararası alanda bu çocuk ileride bizi temsil edecek ve bu ülkenin gelişimine katkıda bulunacak diye çaba sarf ettiği bir öğretmenlik algısı mesela bekliyorum.
-Dünya Bankası raporunu, lütfen öğretmenlerimiz, eğitim sistemiyle ilgilenen herkes bir gözden geçirsin, oldukça ibretlik tespitler var. Tüm OECD ülkeleri içerisinde Türkiye’deki öğretmenlerin işe geç kalma oranı en yüksek olan oran, devamsızlık en yüksek oran. Bunu ben söylesem gerçekten bu ülkede acaba haksızlık mı ettim diye siz yargılayabilirsiniz. Ama ben o raporu okuduğum zaman inanın kendimi son derece kötü hissettim.
-Yine mesela başka bir sorun, bu geçici görevlendirmeler, aile atamaları, sağlık atamaları yahut diğer özre metni atamalar sebebiyle 70 binden fazla öğretmen şu anda Milli Eğitim Bakanlığı’nda kendi bulunduğu kadroda görev yapmıyor. Valiliklerde öğretmen görevli, il müdürlüklerimizde öğretmen görevli, öğretmen evlerinde öğretmen görevli, Gençlik Spor Bakanlığı’nda, Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde öğretmen görevli. O görevlendirilmiş öğretmenlerin yerine biz öğretmeni de koyamıyoruz, çünkü kadrosunu muhafaza ediyor. Böyle bir yapı içerisinde öğrenci sınıfta değilse, öğretmen sınıfta değilse, dünyanın en güzel müfredatını hazırlasanız, eğitiminizin kalitesini nasıl artırırsınız?
-Biz hâlâ üniversiteden bir adamı mezun etmeyi, sonra da onu devlette memur yapmayı veya öğretmen yapmayı ve ömrünün sonuna kadar o işte çalışmayı hayal eden bir toplumsak, dünyayla bizim aramızda çok ciddi bir mesafe açıldı demektir. Bizim kesinlikle bu yapısal değişikliklerin öncesinde zihni algılarımızda değişiklik yapmaya ihtiyacımız var.
-Dünyanın hiçbir ülkesinde tüm ülke çocuklarının aynı kıyafeti giydiği tek tip önlük veya tarz yok. Sovyetler Birliği bile yıkılır yıkılmaz 1992 yılında tek tip okul kıyafeti uygulamasını kaldırdı. Türkiye’nin hâlâ tek önlük giyiyor olması sizce çok makul müdür? Henüz bizim bu konuda bir hazırlığımız da yok. Ben sadece konuyla ilgili bir fikrimi sizinle paylaşmış oldum.
Özetin özeti: Moralsiz orduyla savaş kazanılmaz. Moralsiz öğretmenle de eğitim reformu gerçekleşemez! Birileri artık bunu Bakan Bey’e anlatmalı. Eskiden bardağın dolu kısmını görmüyorsunuz derlerdi, şimdi kendileri görmüyor.