Doğurganlık sorununu diğer ülkeler nasıl çözer bilemeyiz ama bizimkini çözmenin yolu eğitimden geçiyor!..
Peki ama nasıl bir eğitim?
Bugünkü gibi olmadığı kesin.
Doğurganlık konusunun “beka” sorunu haline gelmesinin çok fazla nedeni var ama ilk sırada açık ara eğitim yer alıyor.
50 yılı aşkın süredir eğitimde yaptığımız hatalar, gençlerimizi sadece evliliğe ve çocuk yapmaya soğutmakla kalmadı, ülkemize yönelik aidiyet hissinin de ciddi anlamda örselenmesine neden oldu. “Fırsatını bulsak hemen gideriz” demeleri bu yüzden.
Dünü dünde bırakıp kabahatli arama yerine çözüme odaklanırsak, üstesinden gelemeyeceğimiz sorun yoktur. Bunu yüzyıllar boyunca defalarca kanıtladık...
Doğurganlığın istenilen oranlara yükselmesi, evlilik yaşının ötelenmesi ya da hepten vazgeçilmesine yönelik olarak gerçekten bir çözüm istiyorsak, her şeyden önce samimi olmamız ve yapılan hatada dur dememiz gerekiyor. Peki, bu hatalar en çok hangi konularda yapılıyor? İşte en önemli satır başları:
■ Sınav odaklı eğitim,
■ İnsangücü planlaması,
■ Erken yönlendirme,
■ Liyakat,
■ Arka bahçe yaratma sevdası,
■ Kalite,
■ Bireysel yetenekler,
■ Umut tacirliği,
■ Kadrolaşma,
■ Planlama yerine deneme yanılma,
■ Kaynak savurganlığı,
■ Samimiyet…
Yukarıdaki maddelere daha onlarca konu başlığı eklenebilir. Asıl sorun, her biri farklı yüzbinleri, milyonları derinden etkileyen konular olmasına rağmen zerre kadar dikkate alınmaması. Alınmadığı için de bugün bu noktaya gelindi.
Neden, neden, neden?
Çocuk, insanoğlunun en değerli varlığı. İnsanlık adına eğer ille de bir dünya mirası seçilecekse bu hiç tartışmasız çocuktur. İnsan soyunun devamlılığını sağlayan da onlar, hemen her alanda sinerji sağlayanlar da yine onlar.
Peki, onlara hak ettikleri değeri veriyor muyuz?
Keşke gönül rahatlığı ile eveeet diye haykırabiliyor olabilseydik.
Bugünkü genç nesil tüm dünyada bugüne kadar en çok hırpalanan ya da ebeveynleri tarafından en çok korunup, kollanan, şımartılan nesillerin başında geliyor.
Günümüz ebeveynleri iki büyük dünya savaşının, felaketlerin, hastalıkların, terörün, bölgesel katliamların gölgesinde o kadar zor şartlarda yaşama tutundular ki, çocukları da kendileri gibi çok zor koşullarda yaşamasın istiyorlar. Onlar için her türlü fedakarlığa katlandılar. Çocuklarını el bebek gül bebek büyüttüler, en iyi eğitimi almalarına ve kendilerini her yönden geliştirmelerine olanak sağladılar.
Onların zamanında devlet okulları çok iyi, özel okul ücretleri çalışan anne babaların rahatlıkla ödeyebileceği bir düzeyde, diploma her kapıyı açan altın anahtar, kalite, liyakat, planlama ve en önemlisi de alın terine saygı en üst düzeydeydi.
Dünyanın hemen her yerinde bu çerçevede büyüyen yeni jenerasyonlar, büyük babalar büyükanneler çocukları ya da torunları için de aynı atmosferi arıyor ve bulamıyorlar. Çocuk yapmaktan, torun istemekten kaçmaları bu yüzden.
Mahallesinde çocuğunu gönderecek okul bulamayan, kazandıkları tüm parayı özel okullara verseler dahi altından kalkamayan, üstelik aldıkları eğitimden zerre kadar memnun olmayan gençler evlenmekten, çocuk yapmaktan kaçmasın da ne yapsın?
Torun, torun diye çocuklarının gözünün içine bakan aile büyükleri, eskiden gönül rahatlığı ile “siz çocuk yapın okul masrafları bizden” diyorlardı, şimdi bırakın böylesi bir teklifte bulunmayı akıllarının ucundan bile geçiremiyorlar.
Çocuk yapmayanlar, evliliği öteleyenler, hiç evlenmeyenler ya da tek çocukla yetinenler kimler? Bunun çok iyi araştırılması ve doğru analiz edilmesi gerekiyor…
Araştırıldığında görülecek ki onlar çocuk istemeyen değil tam aksine en çok isteyen mükemmeliyetçiler. Tedirginlikleri de keyiften ya da sorumsuzluktan değil çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlayamama endişesinden kaynaklanıyor…
Okumuşları öylesine hırpaladık, öylesine değersizleştirdik ve eğitim kurumlarını, istihdamı, liyakati, alın terini, milli ve manevi değerleri öylesine sıradanlaştırdı ki onları ürküttük. Eğer bu konuda illa da bir kabahatli arıyorsak bu onlar değil!..
Çözüm?
Dikkat çekilen sorunları bilmeyenimiz, şikâyet etmeyenimiz yok. Peki o zaman neden çözüm üretemiyoruz?
Kimilerinin iddia ettiği gibi bir art niyet ya da dış güçler dayatması olduğunu sanmıyoruz. Onlar da bu konuda muzdarip!
Sorunlarımızın bir kısmı yeni olsa da temel sorunların en az yarım asırlık bir geçmişi var.
İşte bu yüzden, “hastalığı doğru teşhis edemezseniz, doğru tedavi uygulayamazsınız” çerçevesinden olaya baktığımızda, bu konudaki sorunları da doğru teşhis edemediğimiz için doğru çözümler üretemiyoruz.
Özetin özeti: Gençlerimizin mutluluğu ve doğurganlık konusunda eğer gerçekten samimiysek ülkemizin tüm dinamikleri olarak bunu onlara göstermemiz ve inandırmamız gerekiyor. Bunu başarırsak gerisi gelecektir…