Tatillerde ve seyahatlerde, en fazla konuşulan konulardan birisi de, genelde hep yenilip, içilenler olur. Bugün de tatil olduğuna göre gelin yurdum mutfağına bir yolculuk yapalım...
Geçenlerde, peş peşe, ülkemizin en iddialı mutfağına sahip illerimize, kısa süreliğine de olsa yolculuklar yaptım.
Hatay, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa...
Sonra bir ara KKTC, İzmir, Trakya...
Hemen hepsi de, söz mutfaktan açıldığında, en iyisi biziz diyor, başka bir şey demiyor.
Kebapları, hamur ve sütlü tatlıları, dondurması, sulu yemekleri, salataları, pideleri, gözlemeleri, çiğ köfteleri, ara sıcakları, balıkları ve diğer deniz ürünleri, meyveleri, pastaları, zeytin yağlıları ve daha neler neler, hepsi de lezzetliydi. Ama daha pek çok kentimiz ve yöremiz de hiç onlardan geri kalmazlar...
İsterseniz gelin en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim.
Eminim ki, bu görüşe katılan kadar, kaşı çıkan da olacaktır. Ki, ben de onlardan biriyim.
Öyle televizyon programlarındaki gurmeler gibi her tattıklarına mükemmel diyenlerden olmayan lezzetçilere göre, her şeyin en iyisi İstanbul’da. Yeni en iyi mutfak İstanbul mutfağıymış.
En işi aşçılar, en iyi malzemeler zaten İstanbul’a geliyormuş. Pişirme ve sunum konusunda da İstanbul açık ara öndeymiş. Peki o halde neyi tartışıyormuşuz...
İstanbul farkı?
İstanbul’da sadace Anadolu mutfağını değil, dünya mutfağından örnekler de bulabilirsiniz. Her köşesinde farklı bir lezzet yakalayabilirsiniz. Tabi eğer iyi mihmandarlarınız ve cebinizde iyi paranız olursa. Çünkü, aynı tadı bulmaya bulursunuz belki ama en az üç, beş katına yersiniz.
Çünkü İstanbul’da fiyatlar uçtukça uçuyor...
Etin en iyisi İstanbul’da diyenler, eminim ki, Türkiye’yi yeterince turlamamışlar, turlasalar da, lezzet duraklarını, yeterince keşfetmemişler.
Etde durum böyle de, kebap ve tatlılarda durum farklı mı? Kesinlikle hayır. Evet, İstanbul’da da benzer tatlar var ama hiç birisi yerinde olduğu kadar damak tatı bırakmıyor...
En iyisine değil...
Siz siz olun, bir kenti ziyaret ettiğinizde, buranın en iyi kebabpçısı, tatlıcısı, lokantası, restoranı, balıkçısı ya da lezzet durağı hangisi diye sormayın. Çünkü genelde hep en popüler olana yönlendiriyorlar. Onun için ya ilk üçü sorun ya da siz nereye gidersiniz, misafirinizi nereye götürürsünüz diye ağzını arayın ve o rotayı izleyin...
Otel restoranları, son çare olacak mekanlar olarak değerlendirilseler de içlerinde fark yaratanlar da yok değil...
Salaş olarak nitelendirilen esnaf lokantalarında ya da tek şubeli ve bildiğinin dışına çıkmayan restoranlarda da aradığınız lezzeti bulabilirsiniz...
Gelişim şart ama!
Yaratıcılığın belki de en fazla gerektiği alanlardan birisi de mutfak. Eğer bir şef yaratıcı değilse, bir yerde tıkanır kalır. Mevcut tatları da uzun süre koruyamaz. Ama, ille de her şeyi değiştireceğim diye yola çıkmak da bir o kadar riskli. Çünkü, bir süre sonra, görüntü mükemmeleşiyor, çeşit artıyor ama tat yok oluyor. Tıpkı hormonlu meyve sebzeler gibi. Son yıllarda bunun o kadar çok örneğini görüyoruz ki, şaşıp kalıyoruz...
Aynı, çorbayı, kebabı, tatlıyı ya da salatayı, Türkiye’nin dört bir yanında farklı ya da aynı isimle görmek mümkün...
Sizleri bilmem ama ben gittiğim kentlerde hep yöresel tatları arar, onların peşine düşerim. Önce evde ne yediklerini sorarım. Genelde hep, onlar restoranlarda yapılmaz derler ama sonunda bulunur. Bazen hayal kırıklığı yaratsa da, keşifler keyifli oluyor...
Gastronomi ful çekiyor!
Mutfak, her ne kadar yurt dışında popüler olsa da, bizde, gençlerin fazla ilgisini çekmiyordu. Ama şimdi öyle mi, hemen her üniversitede gastronomi bölümleri açılmaya başladı ve pek çok iddialı bölüm kontenjanlarını dolduramazken, onlar ful çekiyor.
Puanları da hiç fena değil. Aynı puanla hemen her mesleğe yönelebilecekken onlar televizyonlarda yemek programları sunun şefler gibi olmanın hayalini kuruyorlar.
Başarılı şeflerin maaşları da hiç fena değil.Hele bir de isim yaptıysanız, transfer tekliflerinin biri gelip, diğeri gider. Kendi işini kurup, trilyonerlerle ortaklık yapanlar da, bu mesleğin nelere kadir olduğunun en çarpıcı örneklerinden birisi...
Özetin özeti:Hemen her şey zamanla unutulup gitse de, damakta iz bırakan tatlar, aradan kırk yıl geçse de hala hatırlanıyor. Böylesi tatlar yaratanlara selam olsun...