Gazetenin belki de en çok gezenlerinden biri de benim. Eğitim adına nerede birşeyler varsa, oraya yetişmeye çalışıyorum. Bu yüzden çoğu zamanım yollarda geçiyor.
Abilerimiz bize hep masa başında gazetecilik olmaz derlerdi. Yapacak hiç bir işiniz olmazsa bile sokağa çıkıp gezin diye bizi bürodan kovalarlardı. Haber yakalama konusunda hayatın içinde, masa başında oturmaktan çok daha şanslı olursunuz derlerdi.
Şimdi aynı öneriyi İletişim Fakültesi'ndeki öğrencilerime ve işteki arkadaşlarıma ben öneriyorum.
Önerince de yapmamak olmuyor. Bir gün orda, bir gün burda yollarda canımız çıkıyor.
Dışardan bakıldığında oh ne güzel geziyorsunuz havası hakim. Ancak yaşadıklarımız saat saat incelendiğinde halimizin hiç de özenilecek bir durumda olmadığı açıkca görülür. Zaten gazeteciliği ilginç ve zevkli kılan da bu. Eziyeti zevke dönüştürebiliyorsunuz.
Ah bir de ulaşım olanakları biraz daha gelişmiş olsa, hizmet sektörü yaptığı işe gerektiği önemi verse!..
Yazılarımızı iki arada, bir derede genelde de yemek için ayrılan saatlerde yemeği ileri saatlere erteleyerek yazmaya çalışırız. Bazen yolda, bazen toplantılar sürerken, bazen de herkes ağzını şapırtatırken. Çünkü dünyanın neresinde olursanız olun en geç 17.00'ye kadar yazınızı İstanbul'a ulaştırmanız gerekiyor. Yazıları bazen telefonla, bazen internet üzerinden, bazen lap topla,, bazen de faksla geçiyoruz.
Geçen hafta yine böyle yoğun bir günde ucu ucuna yetiştirdiğim yazımı Van Havaalanı'ndan geçmeye çalıştım. Yazı hazır fakslanması gerekiyordu. Bir tek müdürün odasında faks vardı. O da izin vermedi. Sadece resmi işler için kullanılıyormuş. PTT de ise faks yoktu...
Ankara'dan öteye geçtiğinizde herşey zaten çok anormal. Gidişiniz de, dönüşünüzde tam bir macera. Örneğin İstanbul'dan Erzurum'a, Erzincan'a niye direk uçuş yok bir türlü anlamadım. Erzincan'a Ankara üzerinde 5 saatte gittik. Sıra Erzurum'dan dönüşe geldi. Ama akşam uçak yoktu. Ertesi gün ise hiç yok derken İstanbul Hava Yolları'nın sabah uçuşu olduğunu öğrendik. Ama aradan birkaç saat geçmeden sevincimiz kursağımızda kaldı. 10.30 uçağı, herhalde dolmadı ki 15.30' ertelendi. Bir gün daha kaybetmemek için 04.30'da kalkıp, 05.00'de yola çıkıp Bayburt, Gümüşhane üzerinden Trabzon'a gittim ve oradan da İstanbul'a. İki saatlik bir yolculuk ancak 7 saate tamamlandı.
Geçenlerde de Muğla'ya Bodrum üzerinden gidip, Marmaris'ten dönmüştüm. İnsanların günü birlik gidip dönmelerine olanak sağlayacak saatler yerine hep anormal uçuş saatleri yaratılıyor ki, bu da eziyetten başka birşey değil...
Özetin özeti:İnsana saygı, zamana saygı, emeğe saygı oluşmadığı sürece biz, çağdaşlaşmak için daha çooook bekleriz...
Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr