Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Konuşmak ve yazmak, insanın kendisini ifade etmesinin en direkt yolu. Eğer bir kişi ya da toplumda kendini ifade etme sorunu yaşanıyorsa, bunun kökeninde mutlaka ezberci eğitim sistemi vardır. Tıpkı bizde olduğu gibi.Konuşma ve yazma özürlü bir toplum olarak zaten yeterince sorunumuz vardı. Ona şimdi bir de gelişen bilişim teknolojisi eklenince hepten okumayı, yazmayı, sohbeti unuttuk.Çevrenizde hiç okuyan çocuk görüyor musunuz? Ya da ağzından bal damlarcasına şıkır şıkır konuşan birisini. Hadi böylelerini göremediniz, yazdığı kompozisyon, mektup ya da e-postayla sizi hayrete düşüren, eline, beynine sağlık dedirten örneklere rastlıyor musunuz?Beni asıl ürküten yazıların çirkinliği. Sanki Çin alfabesi gibi. İlköğretim öğrencisinden üniversite mezununa kadar değişen bir şey yok. Hemen hepimizin yazısı, doktor yazısı gibi. Yazandan başkasının okuması o kadar zor ki!Eskiden Güzel Yazı ve Güzel Konuşma dersleri vardı. Ya da bu konulara çok fazla önem verilirdi. Oysa şimdi öğrenci güzel yazı yazıyormuş, güzel konuşuyormuş kimsenin umurunda değil. Bu yıl ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine zorunlu hale getirilen el yazısının nasıl sonuç vereceği ise tam bir muamma. Çünkü öğretmenler el yazısı bilmiyor, yazamıyor, el yazısına inanmıyor!..Keşke ilköğretimin ilk 5 sınıfında pek çok Batı ülkesinde olduğu gibi sadece ve sadece güzel konuşma, güzel yazma ve temel yaşam bilgileri verilse. 5 yıldan 8 yıla geçilirken bu vaat edilmişti. Müfredat hafifleyecek, angarya bilgiler yerine hayata dair bilgiler verilecekti. Ama değişen bir şey olmadı...Üniversitelere hâlâ zorunlu Türkçe dersi koyuyorsak, bu bizim için utançların en büyüğü. Tıpkı okuma yazma kursları gibi. Oysa Türkçe konusu ilköğretimde bitmeli. İlköğretimi bitiren her öğrenci Türkçeyi en iyi şekilde konuşmalı, yazmalı ve kendisini en iyi şekilde ifade edebilmeli. Ama bunu maalesef eski Türkçeden Latin harflerine geçtiğimiz yıllardaki kadar bile başaramıyoruz.Eskiden okumuşlar belli olurdu. İnci gibi yazıları, düzgün aksanları ve akıcı bir konuşmaları vardı. Şimdi ise önümüze öyle sınav kâğıtları geliyor ki, onun bir üniversite öğrencisine ait olduğuna inanmak mümkün değil. Ama öyle...Gazete tirajları, nüfusun ikiye katlanmasına rağmen 30 yıl öncesinin gerisinde. Kitap satışları da öyle. Eğer televizyon ve internet yüzünden diyorsak, hiç de haklı bir gerekçe değil. Doğu'dan Batı'ya gelişmiş ülkelerin tümünde teknoloji bizden çok daha ileride ama hâlâ okuyorlar. Sorun, bizim eğitim sistemimizde.AKP, ne güzel tek başına iktidar olma şansı yakalamış ve büyük reformlara imza atabilecek bir rüzgârı arkasına almıştı. Ama kısır tartışmaların ötesine geçemedi. 5 yıl az bir zaman değil. Eğer iktidara ve ciddi reformlara hazırlıklı olsalardı, bugün karnelerinde kırıktan çok, iyi not olurdu. Bu yıl içerisinde, erken ya da zamanında seçim var. Benim en çok merak ettiğim, partilerin Milli Eğitim Bakanlığı için öngördükleri isimler ve bu konudaki programları? Öyle devasa projelerden vazgeçtim. Türkçe konusunda ne yapacaklar onu merak ediyorum. Şunu desinler, şunu gerçekleştirsinler ben razıyım. İnandırsınlar oyum onların:Doğan her çocuk nüfusa kaydolacak. Okuma çağı geldi mi okula gitmeleri sağlanacak. 8 yıllık zorunlu temel eğitimi bitirdiklerinde iyi bir şekilde Türkçe konuşuyor ve yazıyor olacaklar.Hepsi bu kadar. Üstelik bu Anayasa emri.Özetin özeti: Lafla siyaset dönemi artık geride kalsın. Her şey ülkem için, her şey halkım için diyenler, ona, önce temel vatandaşlık haklarını ve dilini öğretsinler. Onu bile başaramıyorlarsa, gerisi hikâye!.. aguclu@milliyet.com.tr Temel eğitimin amacının ne olduğunu, dün, trafik konusuyla ilişkilendirerek tartışmaya açmıştık. Bugün de bu konuyu devam ettirmek istiyorum. Çünkü çok önemli!