Son aylarda söz hangi konudan açılsa, Avrupa ülkeleriyle kıyaslama yoluna gidiliyor. İnceden inceye hesaplar yapılıyor. Kimi bu tabloyla bizi AB'ye almazlar derken, kimi de bu kafayla AB'ye girsek ne olur nutukları atıyor. İşte onlara bir yenisi daha eklendi. Cinsellik konusunda da Avrupa'nın çok gerisinde kaldık.
Her ne kadar cinsel gücümüz konusunda üzerimize toz kondurmasak da, bilgi fukarası olduğumuz aşikar. Güya okullara cinsellik dersi konulacaktı. Nitekim konuldu da. Ama hepsi hepsi 40 dakika. Haftada, yılda değil, tüm öğretim hayatı boyunca 40 dakika.
Demek ki yetiyormuş diyemiyoruz, çünkü yetmiyor. Dersi veren de, alan da böyle diyor. Dahası bu konuda yapılan anketler de cinsel bilgilerin öğrenildiği kaynaklar sıralamasında okullar en son sırada yer alıyor.
Cinsellik konuşulmadığı, korunma yönetmeleri öğretilmediği için Yeter'lerin, Songül'lerin sayısı her geçen yıl artıyor. Doğurganlık sıralamasında AB şampiyonu olacağımız kesin. Yılda l.5 milyon çocuk doğuyor. Pek çoğu da bilgisizlikten. Ama biz hala koruma yöntemlerini öğretme ve öğrenmede utangaçlığımızı üzerimizden atamıyoruz.
Cinsel bilgilerin değil, bilgisizliğin cinsel sorunları artırdığını görmemiz için illa da birilerinin bunu bize hatırlatması gerekmiyor. Hiç olmazsa bu konuda Avrupalıları işin içine bulaştırmayalım. Cinselliği sapıklık, aile planlamasını günah, bilgilendirmeyi tehlike olarak görme alışkanlığından vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor. Bilgiden korkmayalım. Ancak bilen insan neyin zararlı, neyin yararlı olduğunu görebilir.
Talim Terbiye
Milli Eğitim'de hangi taşı kaldırsanız altından Talim ve Terbiye Kurulu çıkar. Yaptığı her iş tartışmalı. Eğitimi, iyiden çok kötüye götürdüğüne inananların sayısı bir hayli fazla...
İşini garibi, öğretmen atamaları ile yeniden eleştiri oklarının hedefi haline gelen Talim Terbiye de, tıpkı mağdur duruma düşürdükleri gibi mağdur olduğuna inanıyor.
Başkan Orhan Özalp, kurumun haksız yere yıpratıldığı inancında. Yapılan her yanlışın faturasının kendilerine çıkartılmasına da anlam veremiyor. Öğretmen atamalarında sorunun kendilerinden değil, bakanlığın diğer birimleri ve sistemden kaynaklandığını söylüyor. Rüşvet ve kadrollaşma konusunda ise, rüşveti önlemeye çalıştığımız, laikliğe sahip çıktığımız için üzerimize geliniyor görüşünde.
Anlayacağınız, kiminle konuşsanız suçu kendinde değil sistemde buluyor. O halde sistemi neden değiştirmiyorsunuz, sorusunu yönelttiğinizde de top hep başkalarına atılıyor. Aslında sistem kadar sistemi oluşturan ve bundan nemalanan tüm yöneticiler bugünkü kaosun baş mimarı. Suçu başkalarına atma yerine biraz da çözüm için kafa yorulsa, hem kendileri mutlu olur, hem de işkence çektirdikleri öğretmenler, öğrenciler, veliler rahat eder...
Yazara E-Posta: aguclu@milliyet.com.tr