Yayın sayıları da elbette önemli. Zaten kaynak aktarımı yapılırken bu durum da özellikle göz önünde bulunduruluyor. Ama, sanki arada bir çelişki de yok değil. Eee YÖK'ün yaptığı hangi iş doğru ki, bu doğru olsun diyenleriniz çıkabilir. Haksız da sayılmazlar. Keşke çok daha güvenilir ve çok daha objektif kriterler olsa. Ama nerdeee...2005 verilerine göre üniversitelerin Fen, Sağlık ve Sosyal Bilimler'deki yayın sayıları şöyle:Başkent (379), Bilkent (297), Koç (114), Yeditepe (107), Sabancı (98), Fatih (66), Atılım (50), Çankaya (44), Işık (37), TOOB (30), Kadir Has (23), Doğuş (21), Bilgi (21), Maltepe (16), Kültür (14), Bahçeşehir (10), Haliç (8), İstanbul Ticaret (7), İzmir Ekonomi (7), Beykent (6), Ufuk (1), Çağ (0), Okan (0), Yaşar (0).Tıp fakültesi olan üniversiteler, her zaman olduğu gibi yine bir adım önde. Çünkü, vakaya dayalı yayın sayısı, diğer alanlara göre onlarda çok daha fazla. Yayın sayılarının objektifliğine gölge düşüren bir başka uygulama ise bazı üniversitelerin yayın sayısı yüksek olan öğretim üyelerini özellikle transfer ederek, ortalamalarını yükseltmeleri. Ne kadar etik, ne kadar değil, o tartışılır. Ama, genel kaliteyi yükseltme yerine böylesi arayışlara girilmesi gerçekten hiç hoş değil. Önemli olan birkaç kişinin ürettiği yayınlar değil, genel dağılım!.. Önceki hafta, devletten fon alan vakıf üniversitelerini yazmış ve bunun bir ölçüde akredite anlamına geldiğini belirtmiştim. Ama belli ki bazı vakıf üniversiteleri bu duruma kırılmış. YÖK'ün kriterlerine göre fon almak önemli değil, önemli olan bilimsel üretkenlikleri dercesine yeni bir liste gönderdiler. Sözleşmeli öğretmenler öylesine dertli ki, her gün yüzlerce e-posta geliyor. MEB'den de umutlarını kesmiş durumdalar. İşte sorunları: Milli Eğitim Bakanlığı'nın hiçbir sitesinde adımıza kayıtlı bir belge ya da evrak yok. Örneğin kadrolu öğretmenlerin, İLSİS'te öğretmen olduklarını bildirir bir belge olmasına rağmen, MEB'de adımıza düzenlenmiş hiçbir resmi belge bulunmuyor. Fiili olarak öğretmenlik yapıyor olsak da resmiyette öğretmen değil, sadece SSK'ya bağlı çalışan olarak görünüyoruz.Hiçbir zaman ayın 15' inde maaş alamıyoruz.Öğretmenlik bir kariyer mesleği olmasına rağmen veliler, öğrencilerimiz hatta ailelerimiz bile bize öğretmen gözüyle bakmıyor.Sözleşmeli öğretmenlik gelecek vaat etmediği için ileriye yönelik program yapamıyoruz. Diğer öğretmenlerle aynı işi yapmamıza rağmen öğretmenlik haklarının birçoğundan yoksunuz. Bu hakları elde etmek ve kadrolu öğretmenliğe atanmak için KPSS'ye çalışmak zorundayız. 08.00'den 14.30'a kadar okulda ders anlattıktan sonra, geri kalan zamanda sınava çalışmak zorunda bırakılıyoruz. İki işi bir arada yapamıyoruz. Bir öğretmenin kafasını kurcalaması gereken tek şey öğrencileri olması gerekirken, bizler önümüzü göremediğimiz için öğrencilerimizle yeterince ilgilenemiyoruz.Yaklaşık 25 bin sözleşmeli öğretmen, eğitim ve öğretime sağlıklı şekilde kendini hazırlayamıyor ve bu da eğitimi kangren etmeye yeter bir sebep.Öğretmen misiniz sorusuna evet diye cevap versek de herhangi bir kimliğimiz yok.Hastalandığımız zaman kadrolular gibi özel hastanelere gidemiyoruz.Kadrolu öğretmenler yolluk alabiliyor, ama bizler yolluktan faydalanamıyoruz.Bizler yeni nesli en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan gencecik öğretmenleriz ve bu sıkıntılarımızın en kısa sürede son bulması için çaba sarf ediyoruz. Ama, tek başımıza bir yerlere gelemiyoruz. Bizlere destek olun!.. Özetin özeti: On binlerce öğretmen kadro sıkıntısı çekiyor. Moralleri sıfıra inmiş, kendi sorunlarını çözemeyen, arkadaşları ve aileleri tarafından bile tiye alınan öğretmenler, nasıl çağı yakalayan öğrenciler yetiştirebilirler ki!.. aguclu@milliyet.com.tr Sözleşmeli öğretmenler