Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna verilen cevap, her ne kadar kişiden kişiye değişse de, işsizlik ilk sırada yer alıyor. Ama gelin görün ki, en basit bir iş için, biraz tecrübeli, biraz kalifiye, biraz da istekli bir eleman aradığınızda bulmanız mümkün değil. Belki de aradıklarınızın çok daha iyisi bir yerlerde fazlasıyla var ama sizin onlara, onların da size ulaşmaları mümkün olmuyor...
Kariyer planlaması, kariyer yönetimi, daha da önemlisi kariyer yapılanması konusunda ciddi bir altyapımız yok.
Üniversitelerimizin araştırmacı kimlikleri bir tarafa itileli çok oldu. Hepimizin gözünde onlar gençlerimize gelecek sağlayan birer meslek okulu. Ama onu da iyi yaptıkları söylenemez. Çünkü öylesine saçma sapan bir giriş sistemi var ki, öğrenim görenlerin yüzde 80’i, istediklerinin aksine, çok farklı alanlarda öğrenim görüyorlar. Dolayısıyla mezun olduklarında da çok farklı sektörlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Yani tam bir kısır döngü söz konusu.

İstihdam planlaması
Türkiye’de yılda 1 milyon 200 bin civarında bebek doğuyor. Her ne kadar birileri bu oranı yeterli bulmayıp, üç beş çocuktan bahsetse de, bizim onlara ne verdiğimiz çok önemli.
En temel hak olan eğitim hakkını sağlayabiliyor muyuz? Evet demek çok zor. Onun da ötesinde, yüzde 8, 9’luk sürdürülebilir kalkınma dönemlerinde bile yıllık istihdam kapasitesinin 700 bini geçmeyeceği söyleniyor. Yani ithalata dayalı suni bir büyüme değil de, yatırıma dayalı gerçek bir büyüme olsa dahi yılda ortalama 500 bin insanımıza iş olanağı sağlamamız mümkün değil.
Dünyanın neresinde, doğan her çocuk için istihdam planlaması yapılıyor ki Türkiye’de yapılsın diyenler çıkabilir. Ama madem ki her insanımız bizim için önemli, onların her biri için politikalar üretmek zorundayız.
Doğan her çocuğu, kendi çocuğumuz gibi görüp, onlar için kariyer planlaması yapmadığımız sürece, bu sorunlardan kurtulamayız.

Geleceğimizi tesadüfler belirliyor
Okul seçiminden meslek seçimine, iş bulmadan kariyer olanaklarına kadar hemen her adımda, geleceğimizi akıl ve planlama değil, tesadüfler belirliyor.
Aşama aşama ilerleyelim:
- Anne babaların kaçı, daha bebek doğmadan onun geleceğine yönelik kafa yoruyor.
- Doğan her bin bebekten kaçı bir yaşını görüyor?
- Çocuklarımızın yüzde kaçı okul öncesi eğitim olanaklarından yararlanıyor?
- İlköğretime başlandığında kaçı yetenekleri doğrultusunda yönlendiriliyor. Örneğin hiperaktif ya da üstün zekâlı çocuklara yönelik ne yapılıyor?
- İlköğretimin ikinci kademesinde, pedagojik takipleri nasıl yapılıyor, ilgi ve becerileri konusunda hangi tespitlerde bulunuyor ve hangi yönlendirmeler yapılıyor?
- İlköğretim mezunlarının, meslek lisesine mi yoksa anadolu lisesine mi gideceğine kimler nasıl karar veriyor?
- Meslek liselerinde gerçek anlamda mesleki eğitim veriliyor mu?
- Liseyi bitirenlerin üniversiteye girişlerinde ilgi, yetenek ve akademik başarıları dikkate alınıyor mu?
- Üniversiteye girişte gerçek bir yönlendirme mi var yoksa umut tacirliği mi yapılıyor?
- Meslek yüksek okulları gençlerin ne kadar ilgisini çekiyor, mesleki eğitimde ne kadar yeterliler? Daha da önemlisi mezunlara ara insan gücü olarak bakılıyor mu?
- Lisans eğitimi yapan fakülteler, bir meslek okulu mu yoksa araştırma yapıp, bilim üreten akademik kurumlar mı?
- Üniversite mezunlarını yeterli akademik birikime ve tecrübeye sahip olmamakla eleştiren işverenler, onlara öğrencilikleri sırasında yeterince staj olanakları sağlıyorlar mı?
- Gençlere ve işverenlere istihdam konusunda aracılık yapan uzman kuruluşlarımız var mı?..
* Yıllardır sözü edilen üniversite-sanayi işbirliği hayata geçebildi mi? Teknoparklar işlevsel hale geldi mi?..

Nerede tıkanıyoruz?
Ebeveynler ya da ülkeyi yönetenler açısından baktığınızda, öncelikler arasında, çocuklarımızın geleceği, ilk sıralarda yer alıyor. Bu konudaki samimiyetlerinden de kuşku duymuyoruz. Ama sonuç da ortada. Demek ki istemek yetmiyor. Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok, dünya ne yapıyorsa biz de onu yapmalıyız. Yani öncelikle, çocuklarımızın gelecekleri konusunda daha ciddi kafa yorup, kaynak ve zamanı israf etmeden daha gerçekçi projeler üretmeliyiz...
Özetin özeti: Ülkemizin dört bir yanındaki çocuklarımızın, bugün kendilerine sunulandan çok daha fazlasını hak ettiklerine inanıyorsak, birinci önceliğimiz, bunu onlara sağlamak olmalıdır...