İsviçre okullarıyla ilgili yazılacak o kadar çok anekdot var ki, her biri birbirinden ilginç ve günlerce sürebilir. Bu yüzden ara ara onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yoksa buradaki gündemi kaçıracağız. İşte birkaç ilginç tespit:
- Bizde tarihi okullar satılmaya çalışılırken İsviçre’nin en görkemli tarihi binaları turizm okullarına tahsis edilmiş. Binaları kış aylarında okullar, yaz aylarında ise devlet kullanıyor
- Başta Çinliler olmak üzere Asyalılar yani çekik gözlüler, turizm ve otelcilik okullarını da istila etmiş durumdalar. Nereye giderseniz gidin yüzde 70’i onlardan oluşuyor.
- Eğitim ve yaşam disiplini müthiş. Ne zengin zenginliğini hissettirebiliyor ne de öğrenciler başarısız diye kolayca gözden çıkartılıyor. Başarılı olmaları için her türlü destek sağlanıyor.
- Mezunlarıyla gurur duyuyorlar. Fransa’nın en gözde otellerinden Ritz Paris’de Genel Müdürlük yapan Ömer Acar, Swiss Education Group (SEG) okullarının tüm broşürlerinde yer alıyor.
- Öğretim kadrosu da öğrenciler gibi çok uluslu.
Turist ve otel sayısında rekor üzerine rekor kıran Türkiye eğitilmiş insan gücü açısından bu hıza ayak uyduramıyor. MEB gibi üniversitelerimiz de turizm ve otelcilik eğitimi konusunda bırakın dünya standartlarını Türkiye koşullarında bile fark edilir noktada değiller.
Otel ve tatil köylerine her yıl milyarlarca dolarlık yatırım yapan sektörün de, şikâyetin ötesinde, bu konuya sıcak ilgi gösterdiğini, öğrencilere burs desteği sağladığını söylemek abartılı olur.
Oysa başta SEG okulları olmak üzere birçok İsviçreli yükseköğretim kurumu işbirliğine hazır.
Turizm Bakanlığı, sektör ve üniversiteler, umarız bu samimi işbirliği tekliflerini, en iyi şekilde değerlendirirler...
Okullarla ilgili her türlü bilgiye www.swissedecation.com adresinden ulaşabilirsiniz...
Eğitimde fark yaratanlar
20. Kalite Kongresi, dün İstanbul’da Lütfi Kırdar’da başladı, bugün de devam edecek. Bu yılın teması “fark yaratmak“. Bu çerçevede benim de o başkan ve konuşmacı olarak katıldığım oturumda, eğitimde yaşanan ya da yaşanması gereken farkındalıkları konuştuk.
Sakarya Üniversitesi eski Rektörü Mehmet Durman, Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bekir Okan ve Düzce Üniversitesi Rektörü Funda Sivrikaya Şerifoğlu’nun katıldığı oturumda, biz de bir farkındalık yaratarak, sözü önce dinleyicilere verdik.
Hem eğitime ve farkındalığa yönelik görüşlerini ortaya koydular hem de panelistlere sorularını yönelttiler. Bir saat gibi çok kısa bir sürede iki tur soru ve iki tur konuşma oldu. Sürenin nasıl geçtiğini anlamadık. Demek ki arada böylesi farkındalıklar yaratmak gerekiyor.
Bizim salon, diğerlerinin aksine tıklım tıklım doluydu. Eğitim sistemiyle ilgili bir memnuniyet anketi yaptık. Memnunum diyen tek el kalkmadı.
Prof. Durman, Sakarya Üniversitesi’nde teknolojik donanım ve kalite adına öylesine önemli
projeler gerçekleştirdi ki, gerçekten takdire şayan.
Keşke YÖK bir karar alıp, buradaki kalite değerlendirme sistemini bütün üniversitelere zorunlu kılsa!
Prof. Şerifoğlu da Düzce’de mucizeler yaratan bir isim. Çok kısa bir sürede, görkemli bir kampüs, görkemli bir öğretim kadrosu ve öğrenci profili oluşturdu. Yeni kurulan üniversitelerin en iyilerinden birisi de Düzce...
Bekir Okan ise eğitimci ve işadamı kimliğini harmanlayarak, yıllardır lafta kalan üniversite-sanayi işbirliğini ve girişimcilik ruhunu kendi üniversitesinde yaşatan isimlerden birisi.
Deneyimlerini ve birikimlerini paylaştılar. Ayrıca soruları cevapladılar.
En fazla eleştirilen konu, sık sık değişen kadrolar, sınavlara endeksli eğitim, donanımsız ve kadrosuz açılan üniversiteler ve üstün yetenekli öğrencilere yönelik girişimlerin yetersizliği oldu.
Peki, geleceğe yönelik umutlar tükeniyor mu? Yoksa giderek artıyor mu?
Enteresan ama eleştiri dozu arttıkça, geleceğe yönelik umutlar da artıyor. Bu çok önemli bir gelişme. Yani moraller yerinde.
Özetin özeti: Eğitim sorunu çözüldüğünde, Türkiye artık farklı bir boyutta, farklı bir kimlikle ben de varım diyecektir...