Dur demesini biliyor muyuz?
Örneğin kaç yaşında emekli olmayı düşünüyorsunuz?
Daha da önemlisi, bu koşuşturma daha nereye kadar dediğiniz oldu mu?
Ya da Bektaşi’nin dediği gibi, bütün bu mücadele, sonunda keyif yapmak içinse, ben zaten bunu yapıyorum diyenlerden misiniz?..
Öyle kişiler var ki dur durak bilmezler.
Yine bazı meslekler var ki emekliliği yoktur.
Son nefesinize kadar koşturur, son nefesinize kadar o işi yapmak istersiniz.
Sizi asıl bitirecek olanın, işten kopup evde oturmak olduğunu sanırsınız...
Evet, siz onlardan hangisisiniz?
Pazar günü olmasına rağmen hâlâ aklında fikrinde iş olanlardan mı, yoksa doyasıya keyfini çıkartanlardan mı?..
Bu konuda başkalarına yaptığınız önerilerin ne kadarını kendiniz hayata geçiriyorsunuz?..
Soru işaretleriyle dolu bir başlangıç oldu. Çünkü bu konuda kafalarımız karmakarışık...
Doğru olan ne?
Sakin tatil yörelerine gittiğinizde, büyük kentlerin, özellikle de İstanbul’un kaosundan ve yoğun iş temposundan kaçıp, oralara göç edenleri çok görürsünüz.
Gıpta edersiniz; acaba ben de mi böyle yapsam diye içinizden geçirirsiniz.
Hatta sorup, sorgulayıp matematiğini yaparsınız.
Tamam, şimdi değilse, ne zaman dediğiniz de olur, bak yine saçmalamaya başladın diye hayıflandığınız da...
Peki, doğru olan ne?
Sonuna kadar koşturmak mı, zamanı geldiğinde köşeye çekilmek mi?
Tamam, köşeye çekilmeye karar verdiniz. Ne zaman? Niye? Ve sonrası?..
Emeklilik yaşı?
İş yaşamının daha ilk on yılında emeklilik hayalleri kuranları çok gördüm. Çevrenizde de zaten fazlasıyla vardır.
40’lı hatta 30’lu yaşların sonlarında emekli olan ya da o havaya girenlere de rastlamışsınızdır.
Yine aynı şekilde 80’e merdiven dayayan ya da çoktan devirdikleri halde, hâlâ 20’li yaşların heyecanıyla koşuşturanları da çok görmüşsünüzdür.
Peki, o zaman köşeye çekilmenin, işi gücü bırakıp keyfe göre hayatı yaşamanın yaşı kaç?
İşte bu, kişiden kişiye, yapılan işe ve cebinizdeki paraya göre değişir.
Cebinde trilyonları olduğu halde hâlâ çok çalışanlar olduğu gibi, beş parasız olup erken emeklilik hayali kuranlar da var.
Asıl önemli olan, her ikisini bir arada götürmek. Yani iş zamanı iş, keyif zamanı keyif. Ama bunu ne kadarımız başarabiliyor?
Neden keyif alınır?
Mutluluk ve keyif de kişiden kişiye değişiyor. Kimi çalışmaktan, üretmekten, hizmetten, koşuşturmaktan keyif alır, kimileri de ömür boyu tatil yaparken, yatarken, gezerken, eğlenirken işte hayatın anlamı bu der.
Birisi için geçerli olan reçete, diğerleri için işkenceye dönüşebilir.
Yasalarla güvence altına alınmaya çalışılan düzenlemeler de çoğu zaman bir anlam taşımıyor.
Çünkü her birimiz, tıpkı lapa lapa yağan kar taneleri gibiyiz; hiçbirimiz bir diğerimize benzemiyoruz.
Hiç kimsenin ve koşulların yolumuzu kesmesine izin vermeden özgürce yol almak istiyoruz. Çalışarak ya da dinlenerek.
Hobileriniz var mı?
İşinizi seviyorsanız ve sonuna kadar çalışmaya karar verdiyseniz sorun yok.
Asıl büyük sıkıntı, 20-30 yıl çalıştıktan sonra en az bir o kadar sürecek emeklilik döneminde ne yapacağınız.
Keyif alacağınız hobileriniz, sürekli geliriniz, hayalleriniz ve onları gerçekleştireceğiniz ortamlar var mı?..
Varsa ne mutlu size...
Özetin özeti: İyi pazarlar...