Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Medya toplumun aynasıdır. Biri neyse diğeri de odur. Tıpkı siyasette olduğu gibi.

Peki, kim kimi yönlendiriyor?

Medya ve siyaset mi topluma “ince ayar” çekiyor yoksa toplum mu medya ve siyaseti şekillendiriyor?

“Yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan?” tartışmasında olduğu gibi derin bir mevzu ve içinden çıkmak mümkün değil. Her iki görüşü savunanı da fazlasıyla bulursunuz.

Söz konusu tartışma Milliyet’te de hep gündemde oldu.

Okurun bizi götüreceği yere mi gidecektik yoksa kendi duruşumuzdan asla vaz mı geçmeyecektik?

Haberin Devamı

Karşılıklı tavizler hep verildi. Medyanın geneline bakıldığında ise Milliyet bu konuda bazen en az, bazen de en çok yara alanlardan biri oldu.

Promosyonlar, tiraj, reyting ve şimdi de tık sayısı, medyanın özünden uzaklaşmasında en büyük etkenlerden biri haline geldi. Bunda en büyük pay da kendini yenilenemeyen reklamcılar, yöneticiler ve senaristlerdi!..

Promosyonda sınır tanımayan gazeteler, sonunda kendileri promosyon ürünü haline geldi ve yoğurt alana bedava gazete verildi. O da yetmedi, apartman kapılarına paket paket gazete bırakıldı ve pek çoğu açılmadan çöpe ya da hurdacıya gitti.

Başkalarını eleştirmekten ya da ona buna akıl vermekten kendimize hiç sıra gelmedi. Oysa çuvaldızın en büyüğünü önce kendimize batırmalıydık!..

Milliyet farkı

Cağaloğlu’ndayken, yazarlar, çizerler, yöneticiler yılda bir kez Bodrum’da toplanır, hatalarıyla, sevaplarıyla geçen bir yılın değerlendirmesi yapılır ve gelecek yıla yönelik vizyon belirlenirdi. Birkaç gün süren toplantılar kıyasıya geçer ve konuşulmadık konu kalmazdı. Sonra kesiliverdi, tıpkı Anadolu turları gibi.

En güçlü olduğumuz noktalardan biri de Milliyet Haber Ajansı (MİLHA) idi. Yurt içi ve yurt dışı haber ağı ve temsilcilerimiz bulundukları kentlerin ve ülkelerin parmakla gösterilen gazetecileriydi.

Örneğin Brüksel’de Ahmet Sever, Atina’da Reha Muhtar, Moskova’da Cenk Başlamış, Frankfurt’ta Zeki Sözer, Diyarbakır’da Ertuğrul Pirinççioğlu, Adana’da Muzaffer (Bal) ve Orhan (Apaydın) Abi, İzmir’de İsmail (Sivri) Abi Trabzon’da Ergun Ata, Isparta’da Hasan Abi ve daha kimler, kimler…

Haberin Devamı

Milliyet İstihbarat ve Haber Araştırma servisleri de tıpkı diğer servisler gibi her daim en iyilerden biri oldu.

İlk yıllarda Güngör Abi (Gönültaş), Koray Abi (Düzgören), Erkan Abi (Yiğit) vardı. Muhabirlerin her biri dönemin ilk akla gelenleriydi. Vasfiye Abla (Özkocak) adliye haberciliğinde bir ekoldü, Seraceddin Abi (Zıddıoğlu) gece haberciliğinin duayeniydi.

Tunca Bengin, Pınar Türenç, Savaş Ay, Coşkun Aral ve daha onlarca isim…

Ankara’da durum farklı değildi. Temsilcilerimiz Orhan Abi (Tokatlı) ve sonrasında gelen Cüneyt Abi (Arcayürek) 1950 sonrası Ankara’nın siyasi nabzını en iyi tutan isimlerdi. Sonraki yıllarda o koltuğu oturan Derya Sazak ve Fikret Bila da çekirdekten yetişme Milliyet yayın yönetmenleri oldular.

Çekirdekten yetişip hemen her makamda görev yapan isimlerden biri Mehmet Ali Abi’ydi (Birand).

Babıali yıllarının yönetim kadrosu habercilik yarışında hep önde gidendi. Haberle yatar, haberle kalkarlardı. Emekli gazeteci Nevzat Abi sabahın 5’inde gazeteye gelir, tüm gazeteleri masaya serer, atladığımız ve atlattığımız haberleri bir bir rapor haline getirir ve saat 09.00’daki toplantıya yetiştirirdi. Asıl kıyamet de ondan sonra kopardı.

Haberin Devamı

Doğan Abi (Heper) kinayeli bir şekilde ama zarafetle o haberi niye atladığımızı sorardı ama Çetin Bey (Emeç) kıyameti koparırdı. Onun için son sayfadaki tek sütunluk atlanmış bir haber, manşetten atlattığımız haberden daha önemliydi. Bir fotoğrafta 30 kişi varsa 30’unun da ismini bilmek zorundaydık yoksa zılgıtı yerdik. Odamın hemen yanında Sabahat Abla’nın odası vardı.

Çetin Bey para pul işleriyle ilgilenmediği için mali işlere o bakardı. Haber için sınırsız harcama yetkisi vardı ama her kuruşun da hesabını sorardı. O da Nevzat Bey gibi titiz mi titizdi.

O dönemin haber merkezinde kimler yoktu ki…

Eren Abi (Güvener), Tufan Abi (Türenç), Hasan Abi (Çakalkurt), Umur Talu, Ahmet Abi (Oktay), Nuri Abi (Çolakoğlu), Yurdakul Abi (Fincancı), Ahmet Abi (Güner), Erdal Abi (Çetin) ve daha niceleri...

Gelen de çoktu, giden de

Asil Nadir Güneş gazetesini çıkarttığında Milliyet adeta boşaldı. Gitmeyen kalmamıştı ama uzun ömürlü olmadı. Bir süre sonra gidenlerden kimi geri döndü, kimi de ortada kaldı.

Milliyet her dönemde hep bir ana kucağı gibi oldu. Kapısı herkese açıktı. Kimi Güneri Abi (Cıvaoğlu), Melih Abi (Aşık) gibi Milliyet’in demirbaşları oldu kimi de Nezih Demirkent, Uğur Mumcu, Emin Çölaşan, Yavuz Donat, Mehmet Barlas gibi hoş seda bıraktılar.

O yıllarda yayın yönetmenleri yayından, genel müdürler de diğer tüm idari işler, reklam ve satıştan sorumluydu. Yekta Abi (Okur), Kemal Abi (Kınacı), Muhittin Abi (Kazımoğlu) iz bırakanlardı. Personel müdürlerinden Hayati Bey ve Müveddet Abla da unutulmayanlardan.

CEO dönemi ise Tarhan Abi (Erdem) ile başladı, Erkan Abi (Tapan) ile devam etti ama o günden bugüne hâlâ oturmadı. Çünkü gazeteler diğer kurumlara ve şirketlere hiç benzemiyor!..

Özetin özeti: Bir ülkede basın ne kadar güçlü ise demokrasi ve vatandaşlar da o denli güçlüdür. Medyanın gücü de evrensel basın ilkelerinden ve okurlarından gelir.