Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Teknolojik bazı sektörler inanılmaz bir hızla yol alıyor. Medya da o sektörlerden biri.

Konular, sayfa dağılımları, içerikler ve özellikle de insana yatırım konusunda çok fazla yol kat etmesek de teknolojide inanılmaz bir değişim süreci yaşadık. Yaşamaya da devam ediyoruz.

40 yıl öncesine döndüğümüzde yazılar ve sayfalar kurşun dökülerek yapılıyor, fotoğraflar da çinko levhalara kazınıyordu.

Daktilosu olan mutluydu. Şehirlerarası telefon konuşması için saatlerce bekleniyor, yazılar telgrafın gelişmişi olan teleksle, gazete kalıpları da diğer kentlerdeki matbaalara karayoluyla ya da uçakla gönderiliyordu.

Haberin Devamı

Faks ve onun gelişmiş modelleri olan dijital sayfa transferlerini kullanmaya başladığımızda “Dahası olamaz” demiştik. Kısa bir süre sonra o da demode oldu. Çin’den, Amerika’dan hatta Avrupa’dan fotoğraf filmlerinin gelmesi günlerce sürerdi. Yayına hazır hale gelmeleri için de saatlerce beklenirdi. Şu anda dünyanın öteki ucunda çektiğiniz bir fotoğrafın ya da yaptığınız bir yorumun sosyal medyaya düşmesi saniyeler, dijital gazetelere girmesi ise birkaç kaç dakika içerisinde gerçekleşiyor.

Matbaa makineleri de inanılmaz hıza ulaştı, sabaha kadar milyonlarca baskı yapar hale geldi.

Dünya böylesine hızlı gelişirken değişmeyen tek şey ne biliyor musunuz?

Yazı saatleri ve sayfa dağılımları!

Yazılar 40 yıl öncesinde de 16.00-17.00 gibi sona eriyordu, şimdi de.

Sayfa dağılımı 40 yıl önce de spor, siyaset, ekonomi, magazin ağırlıklıydı şimdi de.

Eğitim sayfası açmamız hiç kolay olmadı ama diğer gazeteler bu noktaya hiç gelemedi!

Uzun ömürlü olmasa da hemen her konuda sayfalar açıldı ama bilim ve teknolojiye hiç öncelik tanınmadı. Tanınmadığı için de hâlâ akıl ve bilim toplumu olamadık.

Bu noktada elbette çuvaldızın en büyüğünü kendimize batıralım ama böylesi sayfaların önemi ve gerekliliği okurlarımız tarafından bize dayatılsaydı, hele ki tiraja dönüşseydi kesinlikle arkası gelirdi.

Babıali farklıydı

Cağaloğlu’nda büyük bir aile gibiydik. Bugünkünden çok daha kalabalık olmamıza rağmen herkes herkesi yakından tanırdı. Şu anda eski çalışanlardan biri olarak “Ben de Milliyet’te yazıyorum” diyen yazarların, muhabirlerin ve çalışanların çoğunu maalesef tanımıyorum.

Haberin Devamı

Çoğunun ismini de ilk kez duyuyorum.

Arşiv, gazetelerin en önemli birimlerinden biriydi. 80’li yıllarda, yaşı 80’e dayanan Nedim Amca vardı. İstediğiniz yazı ve fotoğrafları size vermekle kalmaz hikâyesini de anlatırdı. Çaycı Felek Amca da öyleydi. Gazetede kaç kişi varsa kaçının hangi saatte, neyi, nasıl içtiğini bilir, o saatte önünüze getirir, ayaküstü filozofik sohbetler yapardı.

Sanat, magazin, dış haberler ve fotoğraf servisi ile aynı katta olduğumuz yıllar oldu. Zeynep Oral, Akar Atilla, Yener Süsoy, Turgut Abi, Haluk Aktar, Rıfat Akkaya, Özdemir Abi, Erhan Abi (Akyıldız), Yalçın Abi (Çınar), Garbis Özatay ve fotoğraf deyince ilk akla gelenlerden Hüseyin Kırcalı Milliyet’in vazgeçilmez renkleriydi.

Gazetelerin Bakanlar Kurulu

Gazetelerin icra heyeti, yani bir anlamda Bakanlar Kurulu yazı işleri toplantılarıdır. Bakanlar Kurulu haftada ya da birkaç haftada bir toplanır, gazetelerinki ise bayram, seyran demeden 365 gün, hem de günde üç kez bir araya gelir.

Haberin Devamı

Sabah günün gidişatı konuşulur, öğle saatlerinde gazetenin çatısını oluşturacak haberler kesinleşir, akşam saatlerinde ise son haberler ve son baskı masaya yatırılır. En önemli ve en kalabalık olanı sabah toplantılarıdır. Yazı işleri kadrosu, servis şefleri ve bazen de Şükrü Elekdağ, Coşkun Kırca gibi uzman yazarlar da katılırdı toplantılara.

Herkes elindeki haberleri sunar, diğer haberlerle ilgili görüşlerini belirtir, gündem üzerine konuşurdu.

Bu toplantılara Milliyet tarihinde kesintisiz en uzun süre oturanlardan biri de ben oldum. Benden eskiler her zaman vardı ama onların ya ara transferleri ya da görev değişikliği nedeniyle girmedikleri oldu.

Her toplantı bir ders gibiydi. Kimler geldi, kimler geçti. Bugüne kadar en çok konuşan, en muhalif ve huysuz olanlardan biri de muhtemelen benimdir. Huysuzluğum, her habere hak ettiği önemin verilmesi yönündeydi. Kızarlardı ama severlerdi. Konuştuğumuzda değil, sustuğumda rahatsız olurlardı.

Çok transfer teklifi aldım, görev değişikliği için çok fırsat çıktı ama hiçbirine sıcak bakmadım.

Çünkü hem gazetemden memnundun hem de yaptığım işi seviyordum. Neden siyasete yönelmediğimi soranlara da hep aynı şeyi söyledim:

Eğitim her şeyden çok daha önemli hem de her yerde!..

Özetin özeti: 40 yıl bazı mesleklerde çok uzun gibi gözükse de gazetecilikte daha yolun yarısı gibi. Hem de yılın bazı aylarını, günlerini değil, hepsini aynı yoğunlukta yaşamanıza rağmen!..