Çevrenize hiç baktınız mı? Hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.
Hiç kimse hiç kimsenin başarısını istemiyor.
Hiç kimse hiç kimseye güvenmiyor.
Hiç kimse hiç kimseye yardımcı olmuyor.
Süleyman Şah konusunda bile farklı kutuplardayız.
Kimi zafer diyor kimi hezimet.
Oysa savaşa girmeye ramak kalmıştı...
Bırakın siyaseti, işsizlik konusunda bile saflar çok daha kesin çizgilerle çizilmiş.
Birileri öbürünün atanmasından rahatsızlık duyuyor. Hakkının çalındığına inanıyor.
Peki, biz bu hale nasıl geldik?..
Hiç uzağa gitmeyin.
Öyle bir eğitim sistemimiz var ki dostluğu, kardeşliği, yardımlaşmayı, sevgiyi değil, rekabeti öğretiyor.
Öyle bir rekabet ki senin başarın, diğerlerinin başarısızlığına bağlı.
Onlar başarısız olsun ki sen başarılı ol.
Ve başarılı olmak için her yol mubah!
Çünkü sadece sonuçlarla ilgileniyoruz, detaylar umurumuzda değil!
Sorular çalınıyor, hiçbir hastalığı olmayan öğrenciler aylarca rapor alabiliyor, şişirilmiş notlarla on binlerce öğrencinin hakkı gasp ediliyor, parayı bastıran en iyi fakültelere giriyor, parası olmayan ortada kalıyor...
İnsan yetiştirme düzenimiz Vahşi Batı’yı bile geride bıraktı.
Her çocuk masumdur!
Doğan her bebek masum olarak hayata gözlerini açıyor ve yine masum olarak okula başlıyor.
Peki, ya ondan sonrası?
Neredeyse tüm ülkelerde 8-10, hatta 15 yıla varan temel eğitim zorunluysa, o masum çocukları canavara dönüştüren ne?
Eğitim mi, çevre koşulları mı, vurdumduymazlık mı? Yoksa başka nedenler mi?
Bütün dünya, bütün aydınlar, bütün anne babalar ve ülkeleri yönetenler bu soruyu önce kendilerine, sonra da bütün topluma sormak ve kafa yormak zorundalar...
Onlar bunu yapmıyorlarsa bile biz yapmalıyız.
Eğitim sistemine yeni bir format atılmaya çalışıldığı şu günlerde, her türlü etkiden uzak bir şekilde, bu soruya bir kez daha cevap aramalıyız.
Eğitimin hedefi, amacı, önceliği ne olmalıdır?
Bu soruya dar bir çerçeveden ve siyaseten bakmak yanlışların en büyüğü olur.
Çünkü gelecek sadece onların değil hepimizin.
Doğru olan ne?
Herkesin kendine göre doğruları elbette olmalıdır. Ama bir de evrensel doğrular var. İşte o hiç umurumuzda değil. Sanki tek başımıza yaşıyoruz, sanki dünya umurumuzda değil.
Kişi olarak da ülke olarak da birbirimizden hiçbir farkımız yok.
Sevgiden vazgeçtik, saygıyı bile çok görüyoruz.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz ne varsa, onları başkalarına yapmaya hakkımızın olduğuna inanıyoruz.
Kendi özgürlük alanlarımızı belirlerken, başkaları umurumuzda olmuyor.
Önceliklerimiz anbean değişiyor.
Hemen her şeye şaşı bakıyoruz ama gözlüğü reddediyoruz.
Hepimiz böyle miyiz?
Elbette arada istisnalar var ama onlar da zıvanadan çıkmak üzereler...
Özetin özeti: Bizi bu hale getirenler utansın demek en kolayı. Zor olan, bu kaostan nasıl kurtulacağız!..