70 bin civarında sözleşmeli öğretmen var. Güya çoktan kadroya girmiş olacaklardı. Kimler söz vermedi ki! Ama sıfır elde var sıfır. Seçim nedeniyle biraz umutlanmışlardı ama nafile. Çünkü onlar gibi sözleşmeli kadroda bekleyen sağlık ve adli personel sayısı da yüz binlerle ifade ediliyor. Yani öğretmenler kadroya alınırsa, diğerlerini de almak gerekir. O kadar kadro açılamadığı için de, çareyi hiçbirine vermemekte buluyorlar. Oysa her yıl 10 bin, 10 eritilseydi şimdiye çoktan bitmişti. Ama önce niyet gerekiyor.
Neden huzursuzlar?
Peki niye ille de kadro istiyorlar? Bugüne kadar hep kendi ağızlarından sorunlarını dinledik. Ama artık eşler devrede. Çünkü en büyük mağduriyeti onlar yaşıyor.
Çok önemli iki maili sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki Ankara’da birileri okur da yüreği sızlar ve gereğini yerine getirir...
İşte bu maillerden ilki:
“Eşim dört yıldır sözleşmeli öğretmen olarak çalışıyor. Sözleşmeli öğretmenler kadrolu öğretmenlerin sahip olduğu hiçbir haktan yararlanamıyor. Tayin hakları yok. Hiçbir zaman idareci olamıyor, eş ve çocuk yardımı alamıyorlar.
Eşimle aynı dönemde göreve başlayan öğretmenlerin hepsinin tayini çıktı ve gittiler. Ama biz geleceğe güvenle bakamıyoruz. Öğrencileri, eşime soruyormuş, ‘öğretmenim siz kadrolu musunuz yoksa sözleşmeli misiniz?’ diye. Eşim her akşam eve morali bozuk bir şekilde geliyor, ‘hanım ben daha öğretmen olamadım’ diyor. Niye diye sorduğumda ‘çünkü kadrolu öğretmenler her hakka sahip ama biz onların sahip olduğu hiçbir hakka sahip değiliz’ diyor.
‘Ders çalış, KPSS’den yüksek puan al’ diyorum, ‘çocuklara yazık onları nasıl ihmal ederim. Allah’tan korkarım’ diyor. Ama diyorum ‘devlet seni atarken dememiş ki asla ders çalışmayacaksın’.
Bu şartlarda ikinci sınıf bir öğretmen olarak öğrencilere nasıl faydalı olurlar.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Daha önceki Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik, hizmet bölgelerinde, çalışma sürelerini tamamlayan sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçireceklerini söylemişti. Aradan 3 yıl geçti hâlâ somut gelişme yok. Şimdiki sayın bakanımız da, sözleşmeli öğretmenliğin çalışma barışını bozduğunu, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirileceğini her defasında belirtmesine rağmen, bu sözü bir türlü hayata geçmemiştir.
Tasarının Başbakanlık’ta olduğu söyleniyor fakat bir türlü Meclis’e gelmiyor. Yasa tasarısının Meclis’e gelmesi bu kadar zor mu? Eşimin artık ikinci sınıf öğretmen olmasını istemiyorum. Psikolojisi bozuldu. Eşim KPSS mi çalışsın yoksa öğretmenlik mi yapsın, bir an önce yasanın çıkmasını istiyoruz.”
Eş durumu mağdurları
Sözleşmeli öğretmenlerin en fazla mağdur oldukları konulardan birisi de eş durumu tayinleriydi. MEB bu konuda olumlu adımlar attı ve onları diğer öğretmenlerden ayırmadı. Ama görünen o ki son düzenlemeler de onları mutlu etmiş değil. Haksız da sayılmazlar. Niyesi aşağıdaki ikinci mailde:
“21.01.2011 tarihinde yapılan eş durumu atamalarında, birçok öğretmen arkadaşım eşlerinin yanına gelebildi. Fakat il içinde mağduriyet tam olarak giderilemedi. İl içi isteyen öğretmenlere ilçe emrinin olmaması, insanların her gün 200 km yol gitmesine sebep oluyor. Aile bütünlüğü kalmıyor ve öğretmenin verimi düşüyor. Bir de her sene verilen ek 12 puan, bu sene il içinde verilmedi. İl dışından gelen öğretmenler ilçe ve il emrine gelerek mağduriyetlerini giderdiler. Köylerde çalışan 10 yıllık öğretmenler yerinden oynayamazken yeni mezun arkadaşlar şehir merkezlerine geldiler. Atamalarda uygulanması gereken puan üstünlüğü kalmadı. Bu sebepler nedeniyle il içine bir ek özür grubu ataması istiyoruz?”
Öğretmen politikası yok!
Türkiye’nin bir öğretmen politikası var mı? Örneğin öğretmen yetiştirme sisteminden memnun muyuz? Başkalarını bilmem ama hiç bu kadar kötü olmamıştı. Daha da önemlisi, bir istihdam politikası var mı? Evet demek o kadar zor ki! Her şey el yordamıyla yapılıyor. Örneğin on binlerce fazlası olan, yıllardır atama yapılmayan alanların kontenjanlarının sürekli artırılması yetmez gibi bir de hâlâ yeni fakülteler açılıyor.
Özetin özeti: Öğretmen sıkıntılıysa eğitimde sorun vardır. Eğitim sorunluysa ülke sıkıntıdadır!..