Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gerçi her karne günü aynı şeyleri yazıyoruz ama hâlâ değişen bir şey yok. Aslına bakılırsa, artık eski karne heyecanı da kalmadı. Çünkü okullarda yer kalmadığı için sınıfta kalma yani sınıf tekrarı artık yok gibi!..
Peki, sınıfta kalmanın yok denecek düzeye indirilmesi iyi mi, kötü mü?
Öğrenci, veli ve MEB açısından baktığınızda her şey yolunda.
Çocuklar boş yere yıl kaybetmiyor, MEB de yeni okullar açmak zorunda kalmıyor...
Peki ya madalyonun öteki yüzü?
Siz öyle TEOG’da 5 bine yakın şampiyon çıktığına ve Bakan’ın bunu başarı gibi göstermesine bakmayın, önemli olan PISA benzeri uluslararası değerlendirmelere göre, hangi düzeydeyiz? Onu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Yoksa ulusça sınıfta kalmış oluruz!..
Kabahatli kim?
Peki, öğrencilerin karnelerindeki kırıkların ve PISA değerlendirmelerindeki sonuncu olmanın sorumlusu kim?
Elbette, öğrenciler, biraz daha çalışsa, çok daha iyi notlar alabilirlerdi. Aynı şekilde ülkemizin genel eğitim çıtası çok daha yükseğe çıkabilirdi. Bu kesinlikle doğru. Peki, ama o motivasyonu ve ortamı, veliler, öğretmenler ve millet olarak kendilerine sağlayabildik mi?
Bu konuda, kendisini sorgulayan hiç oldu mu?
Aslında dün öğrencilerin aldıkları karneler, sadece onların değil, velisiyle, öğretmeniyle, okul müdürüyle, Milli Eğitim Bakanlığı, iktidarı ve muhalefetiyle hepimizin karnesi.
Doğrular bizim, yanlışlar öğrencinin, başarı bizim, başarısızlık onların, yapılamayanlar iktidarın, yapılacaklar muhalefetin diyemeyiz.
Daha da önemlisi, bu sistemde başarı ya da başarısızlık, kesinlikle gelecek için bir ölçü olamaz.
Çok örneklerini gördük, okul birincileri hayatın içinde kaybolurken, okulu zar zor bitirenler çok başarılı konuma gelebiliyorlar...
Ölçme değerlendirme
Eğitim sisteminin can damarı, objektif bir ölçme-değerlendirme sistemidir. Ama ara ki bulasınız.
Ezbere ve sınava dayalı eğitim sistemi yüzünden öncelikler zaten altüst olmuş durumda.
Sistemin tek amacı var, öğrencileri papağan gibi ezberletip, yarış atı gibi koşturmak.
Öncelikli hedef ise iyi bir insan olmak değil, sınavı kazanan yarış atı olmak.
“Karnen iyi değil ve bir de sınavı kazanamadıysan, sen bir hiçsin.”
Verilmek istenen mesaj bu.
Veliler olarak ne olur siz bu tuzağa düşmeyin.
Elbette, karnesinde kırık olanları savunacak değilim ama o kırıklara bakıp çocuklarınızı sorgulamayın, aşağılamayın ve onlardan umudunuzu kesmeyin.
Onların bu dönemde her zamankinden daha çok desteğe ihtiyaçları var.
Morallerini bozmak yerine moral verin ki ikinci yarıyılda çok daha gayretli olsunlar.
Yoksa benzeri bir karne, yıl sonunda çok daha can sıkıcı olabilir.
Keşke öğrenciler gibi bir de bakanından müsteşarına, Talim Terbiye’den bürokratlara, yani eğitime yön verenlere de bir karne hazırlansa, işte asıl o zaman, görevini layığıyla yapan, yapmayan kim o ortaya çıkar...
Nasıl düzelir?
Pek çoğunuz bu konuda eminim ki umudunu çoktan yitirdi ama ben o kadar da karamsar değilim.
Elbette yapılacak çok şey var. Öncelikle de öğrencilerin iyi bir karne getirmelerinin gerekliliğine inanmalarını sağlamalıyız. Ondan sonra da ulus olarak daha iyi bir eğitim sistemini hak ettiğimizi her fırsatta dile getirmeliyiz.
“Peki, ya yine de değişmezlerse, öğrenciler de siyaset de bildiğini okumaya devam ederse, ne yapacağız?” diye yakındığınızı duyar gibi oluyorum.
İşte bu noktada da sabır, sabır, daha çok sabır diyoruz. Çünkü zaman içerisinde mutlaka doğruyu bulacağız. Bulmak zorundayız.
Bu konuda hepimize büyük görevler düşüyor. Örneğin seçimde sandığa giderken eğitimi ve çocuklarınızı da düşünün, sabah akşam dizi izlerken niye hiç eğitimi gündeme getirmiyorlar ki deyin, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için eğitimin hiç mi önemi yok ki gazetelerde ve üniversitelerin yıldız yağmuru törenlerinde, eğitim ve bilim niye hiç yer bulmuyor diye açın telefonu yöneticilere sorun. Sosyal medyada eğitimin adı var mı, onu sorgulayın...
Özetin özeti: Dün dağıtılan o karneler, aslında öğrencilerden çok bizim karnemiz!..