Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne zaman bilim toplumu oluruz diye yazı yazsam, anlaşılan sen Türkiye’de yaşamıyorsun diye dalga geçenim çok oluyor.
Okuma-yazma sorununu dahi çözemediğimizin, okuyan, soran, sorgulayan, araştıran bir toplum olmadığımızın, elbette biz de fazlasıyla farkındayız...
Telefonla konuşmaya, dizi izlemeye, internette geyik yapmaya bayılıyoruz. Ama bunların hiçbiri, bilim toplumu olma hayalimizi sekteye uğratamaz...
Çünkü kalkınmanın da, refahın da, aydınlanmanın da yolu akıldan, bilimden geçiyor.
Kitap mı, o da ne?
DESAM tarafından hazırlanan Ar-Ge raporuna göre Türk halkı günde 6 saat televizyon izliyor, günde 3 saatini internette geçiriyor, kitap okumaya ise yılda ancak 6 saat zaman ayırıyor.
* AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye’de sadece yüzde 0.01.
* Kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle birlikte 86. sırada yer alıyor.
* Türkiye’de kitap okuyan on binde bir kişinin okuduğu kitaplara baktığımızda yani en çok okunan kitaplar ise genelde fıkra kitapları, namaz hocası ve dua kitapları ile aşk kitapları...
* Ayda cep telefonu ve iletişim masraflarına 213 lira ayıran 4 kişilik bir Türk ailesi, kitaba ise ayda değil yılda sadece 6.5 lira ayırıyor.
* Türkiye’de çoğu AB standardını taşımamakla birlikte bin 118 kütüphaneye çoğu ders çalışmaya giden öğrenciler olmak üzere yılda 18 milyon kişi giriş yaparken, 16 bin kütüphanesi bulunan ABD’de kütüphanelere yılda 1 milyar 400 milyon giriş yapılıyor.
* Bin 118 kütüphaneye karşılık, Türkiye’de 600 bini aşkın kahvehane bulunuyor.
* Kütüphane üye sayısı bir milyon 25 binde kalırken, 71 milyonun üzerinde cep telefonu abonesi bulunuyor.
* BM İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye’de kitap 235. sırada yer alan bir ihtiyaç malzemesi.
* Türkiye’de yılda kişi başına sigara tüketimi 1399 iken, kişi başına 7 kitap düşüyor.
* Yapılan bir araştırmaya göre, deneklerin 5/3’ü son okuduğu kitabın adını hatırlayamazken, futbolcu ve şarkıcıların künyelerini ve sevgililerini bile ezbere saydığı görüldü.
Bu kafayla zor!
Gelinen nokta bu. Peki, gelecek için daha umutlu olmalı mıyız? Kesinlikle evet. Ama bu konuda da beni fazla iyimser bulanlar var. İşte emekli bir eğitim profesörünün önceki gün yazdığım “2015, 2014’ten daha iyi olmalı” başlıklı yazıma yönelik gönderdiği değerlendirme:
“Sayın Güçlü, yazılarınızı ilgiyle izliyorum (bir kitapta toplamanızı da merakla bekliyorum) ama iyimserliğinize de şaşmaktan kendimi alamıyorum. ‘2015 de 2014 gibi olursa...’ diyorsunuz, olmaması için bir neden görüyor musunuz?
Eğitimi yönetenlerin eğitim felsefesi çağdaş bir yönde değişmedikçe bütün yıllar birbirinin aynı olacak, hatta birbirini aratacaktır, bugüne kadar olduğu gibi.
Her şeyden önce, günümüzde okuldaki ‘eğitim’in değil, ‘eğitimler’in (barış eğitimi, insan hakları eğitimi, çevre eğitimi, yeryüzü eğitimi, gelişim eğitimi, müze eğitimi, sürdürülebilir eğitim, gelecek eğitimi vb.) söz konusu olduğunu fark etmek, bilmek, anlamak gerekir. Bunu görmeyen nice bakan, uzman, müdür, öğretmen gelir geçer, sistemde yine bir şey değişmez, kötüye gitmek dışında.
Yine de iyimser olalım mı?”
Özetin özeti: Eğitimde başarı ve mutluluğu yakalamadan huzura ulaşmak sanki hiç de kolay değil...