Sokağa çıkın ve gördüğünüz hemen herkese bir soru sorun, kolay ya da zor olması hiç önemli değil. Hatta dünyada var olmayan birini ya da bir şeyi sorabilirsiniz.
Bilmiyorum diyene zor rastlarsınız.
Ya da önyargılarından arınıp, objektif bir cevap bulana.
En temel tartışmalarda bile oy verdiğimiz partiye göre tavır geliştiriyoruz.
İşte bu yüzden, bir türlü kendimiz olamıyoruz...
Osmanlıca tartışmaları
Türkiye günlerdir Osmanlıca dersini tartışıyor. İktidar, isteseniz de istemeseniz de bu dersi koyacağız diyor; muhalefet de karşı çıkıyor. Ama hiç kimse işin özünü, öğrenmiyor, araştırmıyor, kendi doğrularıyla örtüşmese bile, oy verdiği partiye, siz ne demek istiyorsunuz diye tavır almıyor.
Bu böyle olduğu için de Ankara bizimle istediği gibi oynamaya devam ediyor...
Genç Bakış’ta bu hafta Prof. Dr. Erhan Afyoncu’yu konuk etmiş, programın geniş özetini de bu köşede yayımlamıştık. Destekleyeni de çok oldu, karşı çıkanı da. En farklı olanı ise şuydu: “Kusura bakmasın ama Afyoncu ‘Osmanlıca diye bil dil yoktur’ derken kelimenin tam anlamıyla halt etmiştir.
Yaklaşık 30 yıl önce, sahaflarda dolaşırken Eski Türkçe yazılmış bir kitap satın aldım. Eski Türkçe bilen bir tanıdığıma Yeni Türkçe(?)’ye çevirttim.
Kitap Mehmet Emin Yurdakul’un Dante’ye isimli kitabıymış.
30 yıl sonra kitabı orijinalinden okuyabilmek için Eski Türkçe öğrenmeye karar verdim.
55 yaşında okumayı söktüm ve okudum.
Devamında Necip Fazıl’ın, Nazım’ın, Orhan Seyfi Orhon gibi yazarların şiirlerini okudum. Oldukça keyifliydi.
Matbu harflerle yazılan yazıları rahatlıkla okuyabiliyordum.
Eh! Artık okuyabildiğime göre mezar taşlarına göz atmalıyım deyip Üsküdar Bülbülderesi mezarlığına gittim.
Az olsa da bulabildiğim mezar taşlarını okumaya çalıştım ama öğrendiğimle gördüklerimin hiç ilgisi yoktu.
Sinir olmuştum. İşi ilerletmeye karar verdim. Kamus-ı Türki’yi aldım. Bulabildiğim metinler eskidikçe okumam zorlaşmaya başladı.
Gide gide Fatih’e kadar gittim. Fatih’in Kırım Han’ı Eminek Bey’e yazdığı mektupları okumaya çalıştım. Okuyabildiğim ve bilebildiğim tek kelime yoktu neredeyse.
Keyfim kaçmış, moralim bozulmuşken Şah İsmail’in şiiriyle karşılaştım.
Baktım ki okuyabiliyorum ve anlayabiliyorum.
Şah İsmail de Fars karakterleriyle yazıyor tıpkı Fatih gibi. Ancak birini anlıyor, diğerini anlayamıyorum.
Fatih’in yazdıklarını benim anlayamadığım gibi Araplar, Farisiler, Türkler de anlayamıyor.
Lütfen düşününüz!
Bir dil ki o dili, dile sözcük veren dilleri konuşanların hiçbiri anlamıyor.
O halde o dilin bir adı olmalıdır.
Tıpkı Esperanto gibi.
Yani Afyoncu halt etmiş!..”
Gelin de çıkın işin içinden.
MEB, şimdi öğrencilere ne öğretecek, bu dersi kim verecek, o dersi alanlar, bu dili ne kadar öğrenip, hangi kaynakları okuyacak?..
Görünen o ki ecdadımızı anlamak o kadar da kolay değil.
Atatürk’ün Latin harflerine geçişi sakın bu yüzden olmasın...
TEOG şampiyonları?
Hemen her okuldan başarı haberleri geliyor.
10, 20, 30 hatta 100’ün üzerinde öğrencimiz, TEOG’da soruların tümünü çözerek tam puan aldı diye sevinç çığlıkları atıyor.
Kendilerini tebrik ediyoruz. Ama kafamız bu konuda biraz karışık.
Bu haberler, doğru ya da yanlış bilmiyoruz. Ama yanlış olan bir şey var ki o da sınav analizlerinin açıklanmaması!..
Eğer iddia edildiği gibi tam puan alan, yani soruların tümünü yapan binlerce öğrenci varsa, her şeyin sorgulanması gerekmez mi?Örneğin şu sorulara cevap aranmaz mı?
* Bu kadar çok şampiyon çıktı mı? Eğer çıktıysa, sorular mı çok kolaydı, öğrencilere yardım mı edildi, kopya mı çekildi ya da okullar abartıyor mu?
* MEB, sınav sonuçları ile okul başarı puanlarını ve hatta önceki yılların sonuçları ile bu yılın sınav sonuçlarını karşılaştırdı mı, ortaya herhangi bir anormallik çıktı mı?
* Şişirilmiş not iddiaları doğru mu? Bazı okulların öğrencilerine hem karne hem de sınav başarısı konusunda tam puan garantisi verdikleri doğru mu?
* Geçen yıl kaç öğrenci karne notuyla on binlerce sıra öne geçti, kaç öğrenci geri düştü?
Bu konuda daha onlarca soru yazılabilir ama sanki boşa kürek çekiyoruz. Çünkü şeffaf devlet, şeffaf yönetim denilirken her şey daha çok saklanır hale geldi... Çocukların vebali ve ahı çok ağırdır. Onların haklarını, gasp etmeyi, bilerek ya da bilmeyerek, bırakın yapmayı, düşünmek bile, hiç kimsenin aklından geçmemelidir...
Özetin özeti: Biz, ne zaman biz olacağız? Bu halimizle mi çocuklarımıza örnek olacağız?..