Seçimden sonra YÖK yasasının değişeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Siyasi partilerin üzerinde anlaştıkları ender konulardan birisi de bu. Bu yüzden bazı YÖK üyeleri ve rektörler, bu konuda harıl harıl çalışıyor...
Daha önce de defalarca YÖK yasa tasarısı hazırlanmıştı, yeni hazırlanın akıbeti de o olur diyenler var. Ama yine de hazırlanıyor. En azından üzerinde tartışılacak bir metin olur...
Mevcut YÖK yasası ve Yüksek Öğretim Kurulu, 19 üniversiteye göre tasarlanmıştı. Oysa şimdi 150’yi aşkın üniversite var. Yani yasa da, kurul da artık dar geliyor ve acilen değişmesi gerekiyor.
Peki ama nasıl?
Yöneten, yönlendiren, cezalandıran, astığı astık, kestiği kestik bir YÖK yerine, sadece koordinasyon görevi üstlenen bir YÖK’ten hep söz edilir. Ama nedense muhalefetteyken YÖK’e söylemediği laf bırakmayan siyasetçiler, iktidara geldiklerinde “bu gücü biraz da biz kullanalım“ diyerek, daha önce verdikleri sözleri hep unuturlar.
Bu dün de böyle oldu, bugün de aynen devam ediyor...
Dayatmacı YÖK yerine...
YÖK’ün merkezi yetkileri azaltılarak üniversitelerin daha özerk hale getirilmesi, siyasetçisinden akademisyenine herkesin istediği bir şey ama “gücü elinde tutma” egosu bir türlü aşılamıyor. Bu yüzden de yeni hazırlanan tasarıların hemen hepsinde yine asıl güç, üniversite senatolarında değil YÖK ve rektörlerde.
Üniversiteler, denetlenmeyecekler mi elbette denetlenecekler! Özellikle de mali kaynaklarını devlet sağladığı sürece. Ama siyasilerin oyuncağı haline de gelmemeli. Her üniversite kendi misyonunu kendi belirlemeli, kendi gelişimini kendi sağlamalı.
YÖK’ün görevi ise işte asıl bu noktadan sonra başlıyor. Devletin kalkınma planları doğrultusunda, açılacak bölümden hoca sayısına, uluslararası kabul görmüş yayın ve araştırma sayısından taban puanlara kadar onlarca kriter belirleyerek, devlet yardımını bu kıstaslar çerçevesinde verilmesine aracılık yapabilir.
YÖK, bugün öylesine hantal bir yapıya dönüştü ki, bırakın üniversiteleri, kendini bile yönetemiyor. Ama otoriter gücünü her fırsatta kullanmaktan da geri kalmıyor. Yani üniversitelere vizyon çizme yerine, korkutarak, ürküterek, dayatarak yol kat ediyor...
Kat ettiği bu yılda ilim, bilim araştırma, teknoloji, inivasyon yolu değil, onların hiçbiri ile bağdaşmayan bambaşka yollar...
Ne olduğunu anlamak için YÖK ve çevresinde olup bitenlere bakmanız yeter de artar...
Özerklik gelecek mi?
Yeni YÖK’ün öncelikli görevi, tek tip üniversite modeline son vermek olmalıdır.
Meslek yüksek okulları ile üniversiteler birbirlerinden kesinlikle ayrılmalıdır. Bu birleşik yapı, hem meslek yüksek okullarının gelişmesine engel oluyor, hem de üniversite çıtasının aşağıya inmesine ortam hazırlıyor.
Yine aynı şekilde, araştırmacı üniversiteler ile meslek adamı yetiştiren üniversiteler de mutlaka farklı bir yapılandırma içerisinde ele alınmalıdır.
ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ ile yeni kurulan Şırnak, Hakkâri, Bayburt üniversitelerini aynı yasa ile yönetemezsiniz.
Yeni üniversitelerin ihtiyaç ve beklentileri ile köklü üniversitelerinkiler birbirinden çok farklı.
Örneğin yeni üniversitelerde, öğretim üyeleri derse girip çıkmaktan araştırmaya zaman bulamazken, köklü üniversitelerde hoca başına düşen ders sayısı kimilerinde yok denecek kadar az.
Durum böyleyken de akademik yükseltmelerde aynı standardın şart koşulması, doğru bir tespit gibi gözükse de haksız rekabeti beraberinde getiriyor.
Üretken üniversite
Türk eğitim sistemi, okul öncesinden doktoraya kadar tüketen bir modele sahip. Bu yüzden de soran, sorgulayan, düşünen ve uygulayan gençler yetiştiremiyor.
Yaratıcılıklarını, ezberci test sistemi nedeniyle 4, 5 seçenekle sınırlayıp, tüm bildiklerini sınavdan sonra unutma anlayışı üzerine inşa ediyoruz. Bu yüzden de sorun çözen nesiller yerine, sürekli sorun üreten, şikâyet eden, başkalarının sorun çözüp üretmesini bekleyen bir mantık yapısı oluşturuyoruz.
Oysa dünya çok farklı bir yöne gidiyor. Tükettiğin kadar değil, ürettiğin kadar güçlüsün!
Bu anlayışı, yaşam biçimi haline getirecek olan ise A’dan Z’ye değiştirilmesi gereken eğitim sistemimizdir.
Özetin özeti: Siyasetçiler, keşke arada bir incir çekirdeğini doldurmayacak kısır tartışmaların ötesine geçip biraz da bu konuları tartışsalar. Ama nerdeeee...