TÜRKİYE tam bir seçim ortamında. Bir yandan erken seçim tartışmaları, öte yandan üniversitelerdeki rektörlük yarışı.
Gönül ister ki parlamentoya da, rektörlüklere de en fazla hak eden kişiler seçilsin. Ama bu bir türlü olmuyor. Dün bir okurumuzun, düz bir mantık yürütüp "o halde seçimleri kaldıralım gitsin" dedi. Tabii böyle saçmalık olmaz. Zaten tartıştığımız, eleştirdiğimiz konu seçimlerin olup olmaması değil, nasıl daha iyi olacağı...
Politikada olduğu gibi üniversitelerde de yüzde 25 oyla rektör olan isimler var. Ve maalesef çoğunluk böyle. Şimdi böyle bir ortamda seçimlerin, temsil gücü olduğunu savunmak ne kadar doğru. Yüzde 75'in onay vermediği, istemediği bir kişi tarafından yönetilmek ne kadar doğru.
Siyasette olduğu gibi üniversitelerde de yöneticilerin seçimle gelmelerine rağmen, koltukların doldurulamamasının en önemli nedeni bu değil mi?..
Her seçimden sonra, mevcut seçim sisteminin değiştirilmesi gerektiğine hemen herkes onay verir. Ama nedense bir türlü değişmez...
Şu anda üniversitelerde bir araştırma yapılsa, mevcut rektörlük seçimine büyük çoğunluk hayır diyecek. Ama ona rağmen yıllardır aynı yanlış devam ediyor. Daha da kötüsü politikada olduğu gibi yöneticiliği kendilerine meslek edinen profesörler, akademik yaşamlarını bir kenara itip nasıl bir kez daha seçimi kazanırım hesabı içindeler. Verilen tavizlerin haddi hesabı yok...
Akademik kadroların zaten yetersiz olduğu ülkemizde, bilimadamlarımızın sırtına bir de ofisboy alımından tuvalet kağıdı ihalesine kadar angarya yüklenince eğitimin kalitesi daha da aşağılara iniyor.
Birçok ülke idari ve mali görevleri profesyonel yöneticilere bırakmış. Profesörler sadece akademik işlerle ilgileniyor. Ama bu konular nedense Türkiye'de tartışılmıyor. Üniversiteler daha iyi nasıl yönetilir? Bilimadamları daha üretken hale nasıl getirilir? Eğitimin kalitesi nasıl yükseltilir kimsenin umrunda değil.
Varsa yoksa kendi yandaşları rektör seçilsin yeter. Arkadan kendileri de nasıl olsa bir göreve gelir, ekstra olanaklardan fazlasıyla yararlanırlar. İşin garibi bazı illerde rektörlük seçimi, akademisyenlerden çok ihale takipçilerini ilgilendirmeye başladı. Üniversite bütçeleri büyüdükçe, yararlananların sayısı ve dağıtılan avanta giderek büyüyor. Yakında bu konudaki pis kokular artık dayanılmaz noktalara gelirse hiç şaşırmamak gerekir.
Üniversiteler bir toplumun en kutsal kurumlarıdır. Her ne pahasına olursa olsun onların yıpratılmamaları gerekir. Bu konuda elbette toplumun her kesimi duyarlı olmalıdır. Ama bunların başında bizzat üniversite öğretim elemanları ve öğrenciler gelmelidir.
Temiz toplumu arayan Türkiye, projektörlerini üniversiteye de çevirmeli ve arayışlarını üniversitelerde de sürdürmelidir.
Yazara E-Posta: A.Guclu@milliyet.com.tr