Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Evet, sizce eğitim nedir? Bugün öğrenip yarın unuttuğumuz o ne işe yaradığını bilmediğimiz bilgiler mi, ezberlediğimiz anlamsız formüller mi yoksa sabah akşam çocuklarımıza çözdürdüğümüz testler mi?
Birkaç dakikanızı bu konuya ayırın ve kendinizi sorgulayın.
Eğitim deyince aklınıza neler geliyor?
Daha da önemlisi, eğitimin sizin ve başkaları üzerinde bıraktığı izler neler? Onları sorgulayın.
Hani hep derler: “Okuyanla okumayan bir olur mu?”
Gerçekten de öyle mi?..
Peki ya eğitimsizlik?
Sel suları yine çocukları yutmuş. Bundan daha büyük cahillik olabilir mi?
Eğitim demek, akıl demek. Peki, dere yatağına kurulan mahallelerin neresinde akıl var?
Peki ya deprem?
Olası bir büyük İstanbul depreminde yüz binlerce insanın öleceği söyleniyor. Ama bu kimsenin umurunda değil.
Normal koşullarda 3.5 şiddetinde lamba bile sallanmazmış. Ama bizde evler hasar görüyor. Ve önce devlet kurumları yıkılıyor.
Devletin eğitimden ne anladığı ve beklentileri, Temel Eğitim Kanunu’nda uzun uzadıya anlatılıyor. Ama uygulamaya bakıyorsunuz, yetiştirmek istediği insan modeli ve kurmak istediği düzenle, gelinen nokta, taban tabana zıt.
Bu noktada insanın aklına iki soru geliyor:
1. Anayasa ve Temel Eğitim Kanunu’nda belirlenen değerler ve hedefler yanlış.
2. Kazandırılmak istenen değerler ve hedefler doğru ama uygulama yanlış.
Yasalardaki hedef ve beklentiler de bir sorun olduğunu sanmıyoruz. Çağdaş ülkelerdeki hedef ve beklentiler ne ise bizde de o.
Soran, sorgulayan, çağdaş değerlere sahip, aklı ve bilimi rehber edinmiş diye başlayan her cümlenin altına imza atmayanı bulmak zor olur.
O halde hedefler doğruysa, ortaya çıkan bu ucube ne? İşte bu noktada işin içine siyaset, duyarsızlık, kolaycılık, tembellik, adamsendecilik, ne derseniz deyin, hep şikâyet ettiğimiz ama en fazla da kendimizin yaptığı eğitimsizlik akla geliyor.
Eğitimli bir toplumda, üç saat yağmur yağdı diye yaşam altüst olup, çocuklar ölür mü? Büyük bir deprem beklentisinin var olduğu bilindiği halde, böylesine aymazca davranılabilir mi?
Eğitim, her şeyin ötesinde, kişinin yaşadığı topluma uyumunu sağlar ve yaşamla mücadelesini geliştirir.
Ama sanki bizde her şey tam tersi yönde gelişiyor.
Kâğıt üzerinde her şey yolunda gibi. Sorulduğunda belki doğru cevabı da veriyoruz. Ama iş uygulamaya geldiğinde bırakın eğitimin temel hedeflerini, söylediklerimizin de tam tersini yapıyoruz.
Oysa eğitimle kazandırılmak istenen en temel alışkanlık, bilginin, sürdürülebilir bir uygulamaya dönüşmesidir.
İşte asıl üzerinde durulması gereken en önemli nokta bu.
Dere yatağına o evleri yapan, onlara seyirci kalan, sel geldiğinde de çocukların ölümüne neden olacağını, bilmeyenimiz kesinlikle yoktur. Peki, o halde yaşanan bu “rezalet” ne?
Hangi mühendise, mimara, belediye başkanına sorsanız, yapılan hatalarla ilgili size bin tane örnek sıralar. Peki, o yanlışlara imza atanlar kim? Yine onlar değil mi?
İşin elbette ki etik ve ahlaki boyutları da var. Ama asıl sorun kesinlikle eğitimde. Çünkü, eğer eğitimle kazandırmak istediğimiz davranışları, o mimarlara, mühendislere, doktorlara, öğretmenlere, gazetecilere ve diğer vatandaşlarımıza verebilmiş olsaydık, sel suları 4 çocuğu alıp yutar mıydı?
Üretim sistemlerinin kalitesi ürettikleri ürünle ölçülür. Eğitim sisteminin ürünleri ise öğrenciler ve meslek adamları. Yani vatandaşlarımızın tümü.
Yaşamdaki kaliteden çağdaşlaşmaya, etik değerlerden doğanın tahribine, kalkınmadan insan hakları ve demokrasiye kadar eğer bir yerde eksiklik ve yanlışlık varsa, suçluyu uzakta aramayın...
Özetin özeti: Olumlu ya da olumsuz her şeyin kökeninde eğitim var. Diğer tüm nedenler ondan sonra gelir. İnsanı ve toplumları rezil de eder, vezir de...