Esen rüzgara göre yön değiştiren şovmenler, yine ne yapıp edip göz boyamaya ve en önemli koltukları kapmaya devam ediyorlar. İnsan neyse o olmalıdır. Değişim, gelişim, hoşgörü başka, yanar dönerlik başka...
Düne kadar YÖK'e küfredenler, koltuğu kapınca bir bakıyorsunuz en sıkı YÖK'çülerden biri olup çıkıveriyor. Türban konusundaki en hoşgörülü isimleri de yine bir gün türbana karşı oluşturulan cephenin en önünde görebiliyorsunuz. Ya da tam aksi oluyor. Koltukta otururken YÖK'ü baş tacı edip, türbana geçit vermeyenler, altlarındaki koltuk gittiğinde YÖK'ü en sert şekilde eleştirip, türbanı baş tacı edebiliyorlar...
Samimiyet ortadan kalktıkça güven erozyonunun şiddeti de giderek artıyor. Bugün için gelinen en tehlike nokta bu. Ne kişiler birbirlerine güveniyor, ne de kurumlar...
Üniversitelerden uzaklaştırıldı diye bildiğimiz öğretim üyeleri, bir bakıyorsunuz adeta hepimizle dalga geçercesine tüm kamuoyunu kandırmış. Rektörünü, YÖK'ü protesto ederek istifa ettiğini sandığımız anlı şanlı hocalar, meğerse yaş sınırı nedeniyle emekliliklerine 15 gün kala istifa edip ucuz kahramanlık yolunu seçmişler. İşin garibi de bu kahramanlıklarının(!) en üst düzeyde ödüllendirilmesi...
Özellikle son yıllarda kime inanacağımıza biz de şaşırdık. Hem bir vatandaş, hem de gazeteci olarak. Yazdığı her satır gazetecinin namusudur. Her kelimesinin doğru olmasını ister. Ama en güvendiği bilgi kaynakları bile onu yanıltırsa gazeteci ne yapsın?
Bilgi kaynağı ne kadar güvenilir olursa olsun, aldığımız bilgiyi yine de birkaç farklı kaynaktan çek etme gereğini gazeteciliğe başladığımız ta ilk günden beri biliyoruz. Bu yüzden başım çok fazla ağrımadı. Ama son günlerde, neredeyse başı ağrıyan herkesin suçu gazetecilere yüklemesi hiç anlaşılır gibi değil. Yazılanların doğruluğundan çok, skandalları otaya çıkaran bilgileri kimlerin sızdırdığı konuşuluyor ki, bu fevkalade yanlış. Doğruları söyleyenleri hep böyle susturursak nasıl şeffaf toplum olacağız?..
Üniversitelerarası Kurul dün toplandı. Hemen herkes Çankaya tarafından veto edildiği bilinen üyelerin yerine yeni seçim yapılmasını bekliyordu. Ama Çankaya vetosu resmen açıklanmadığı için seçim yapılamadı. Sadece Prof. Beyaz'a yapılan saldırıyı kınama kararı alındı. Yeni üyeler 15 gün içinde belirlenmezse Cumhurbaşkanı resen atama yapabiliyor. Sezer acaba onu mu bekliyor? Üniversitelerarası Kurul'a ikinci bir seçim şansı tanımadan yapılacak resen atama ne kadar doğru olur? Çankaya, eski ve yeni Üniversitelerarası Kurul başkanlarını salı günü kabul edecek. Sanıyorum düğüm bu toplantıda çözülecek...