YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan yeni fikirleri seviyor. Devamı gelmese de en azından aklından geçenleri kamuoyu ile paylaşıyor. Her ne kadar yaptığı açıklamalar, beklenti ve üzüntü yaratsa da bu onun umurunda değil.
Şimdi de üniversiteye girişte, sadece Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin yaptığı sınavlarla değil, dünyada geçerli olan IB ve SAT, Abitur gibi sınav sonuçlarına göre de öğrenci almak istediklerini söylüyor...
Özcan’ın bu konudaki görüşü özetle şöyle:
‘’Türkiye’de de bazı liselerde IB dedikleri bir program var. Türkiye’de yıllar önce uygulanan olgunluk sınavı gibi. Ayrıca, SAT sınavı da dünyadaki pek çok üniversitenin öğrenci kabul ettiği bir sınav. Bu sınavlar çok ciddi, dünyanın önem verdiği, kabul ettiği sınavlar. Biz de bunları baz almak istiyoruz. Bunlarda başarılı olan çocukları üniversiteye almak ve böylece üniversiteye girişi çoklu hale getirmek amacımız. Çünkü bu çocukları kabul etmediğimiz takdirde bu çocuklar dışarda okumak zorunda kalıyorlar. IB programına göre okuyan öğrencilerin hepsi yurtdışına gidiyor.
Bu sistem, hemen gelecek yıl olmaz, çünkü çalışmamız lazım. Örneğin IB programında puanı 24’ün üzerinde olan çocuklar yurtdışındaki hangi üniversitelere gidiyor bunlara bakmamız lazım. IB puanı 45’e kadar çıkıyor. Bu puan aralıklarında yurtdışındaki hangi üniversiteler öğrenci alıyor onlara bakmamız ve Türkiye’deki üniversitelerle eşleştirme çalışması yapmamız lazım. Bunu bilirsek, öğrenciye şu puanla şu üniversiteye girebilirsin deriz.’’
İyi mi olur, kötü mü?
Dünyanın kabul ettiği kriterleri bizim reddetmemiz tabii ki mümkün değil. Ama bunu yapıyoruz. Örneğin uluslararası bakalorya sistemine dahil olan IB mezunları, ellerindeki diploma ile Avrupa’daki üniversitelere rahatlıkla girebilirken Türk üniversitelerine giremiyor. Bu yüzden de hem IB’ye hem de YGS ve LYS’ye çalışmak zorunda kalıyorlar ki, bu da onlar için eziyetten başka bir şey değil.
Aynı şekilde Fransız okullarından mezunların aldığı bakalorya, İtalyan okullarından mezun olanların aldığı maturita diploması da, onlara bu ülkelerde üniversitelere sınavsız giriş olanağı sağlıyor. SAT da ABD üniversitelerinin olmazsa olmazlarından birisi, tıpkı İngiliz üniversitelerinin istediği GCE A Level sertifikası gibi.
YÖK Başkanı Özcan, bu noktada haklı. Dünyanın kabul ettiği diplomaları ya da sınavları biz niye kabul etmiyoruz?
Dahasını biz söyleyelim, bu sınavlarla dünyanın herhangi bir yerinde üniversiteye girenleri, bir, iki yıl sonra, zaten yatay geçişle kabul ediyoruz!
Ama görünürde çok adil olan bu sistemi, nasıl hayata geçireceğiz? İstismar edilmesini nasıl önleyeceğiz. Böylesi bir karara MEB nasıl bakar? En önemlisi de sosyal adalet duygusunu zedeler mi?..
Üniversiteler neden zorda?
YÖK Başkanı Özcan, keşke biraz da üniversitelerin boş kalan kontenjanlarına kafa yorsa! 80 bin kontenjan göz göre göre açık kaldı, kılı bile kıpırdamadı. Oysa boş kalan her kontenjan, milli servetti!
Diyor ki, yakında birçok üniversitemizin kapısına kilit vurulabilir. Peki o zaman neden her köşe başına bir üniversite açılmasına izin veriyorsunuz?..
Siyasetçiler böyle istiyor, dediğinizde de inandırıcılığınızı kaybediyorsunuz.
Tekrar üniversiteye giriş konusuna dönersek, bu konuda kesinlikle Özcan’ı destekliyoruz. Hatta şubatta da öğrenci alınabilir. Ama fazla değil, birkaç yıl içinde bu sistemin de suyu çıkacağından adımız gibi eminiz.
Bu konu, öyle ayaküstü kararlar alınarak geçiştirilecek bir konu değil. Ülke içinde, öncelikleri çok farklı nesiller yetiştirilmesine zemin hazırlar ki, o da ileride başka sıkıntılar yaratır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel eğitimden beklentileri, giriş sınavları yüzünden zaten yerle bir olmuştu. Şimdi ona bir de yabancı sistemler ve sınavlar eklendiğinde nelerle karşılaşacağımız, enine boyuna hesaplanmalıdır. Ayrıca tıpkı KPSS gibi o sınavlarda da kopya çekenlerimiz fazlasıyla var!
Özetin özeti: YÖK Başkanı da siyasetçiler gibi dikkatleri başka yöne çekerek asıl sorunları, örneğin rektör atamalarındaki keyfiliği saklamayı çok iyi biliyor!..