Tıpkı üniversitelerde olduğu gibi, yabancı dil kurslarında da ciddi anlamda öğrenci sıkıntısı yaşanıyor. Yüzde 50 kapasiteyle çalışanlar ayakta kalmaya çalışıyor. Onun altında kalanlar ise bir bir kapanıyor.
Oysa daha birkaç yıl öncesine kadar, üniversitelere olduğu gibi, yabancı dil kurslarına da büyük bir talep vardı. Kurs sayısındaki patlama da bu yüzdendi. Neredeyse her ilde, her köşe başına bir yabancı dil kursu açılmıştı.
İngilizce konuşan ülkelerden de kim bulunduysa alelacele getirilip öğretmen diye sınıflara sokulmuştu.
Fiyatlar önce astronomikti, sonra düştükçe düştü. Aradaki rekabet öylesine kızıştı ki, neredeyse kursa gelen öğrencilere üste para vereceklerdi. Ama bu rekabet kalite erozyonunu da beraberinde getirdi.
Peki yabancı dil kurslarının dibe vurmasının nedeni neydi? Neden bu hale geldiler? Fazla uzağa gitmemek gerekir. Üniversiteler neden boş kaldıysa, yabancı dile olan ilgi de bu yüzden azaldı. Yani tıpkı üniversite diploması gibi, yabancı dil biliyor olmak da avantajlı olmaktan çıktı. Çünkü birkaç yabancı dili olan üniversite mezunları bile iş bulamaz hale geldi.
Aylarca, hatta yıllarca yabancı dil kursuna giden, anadolu liseleri ve kolejleri bitirenlerin de dil öğrenme konusunda pek mesafe kaydedememeleri, yabancı dil Türkiye’de öğrenilmez, yabancı ülkelere gitmek gerekir teorisini güçlendirdi. Bu yüzden, parası olanlar yurtdışına gitmenin yollarını aradı, olmayanlar da umudunu kesti. Mazeret de hazırdı: Zaten öğrensek de bir işe yaramıyor.
8 yıllık kesintisiz eğitim
Türkiye’de yabancı dille eğitime ya da bir başka söylemle yabancı dil öğrenmeye en büyük darbeyi 8 yıllık kesintisiz eğitim, ikinci büyük darbeyi de anadolu liselerini sulandırarak Hüseyin Çelik vurdu.
10 yıl öncesine kadar önce herkes çocuğunu 5 yıllık devlet ilkokullarına gönderir, ardından anadolu liseleri ve kolejlere yönlendirirdi. 8 yıllık kesintisiz eğitim başlayınca anadolu liseleri ve kolejlerin orta bölümleri kapandı. Oysa yabancı dil en iyi o yaşlarda öğreniliyordu. Ayrıca 7 yıllık bir süre söz konusu olduğu için de mezun oluncaya kadar mutlaka çok iyi bir şekilde yabancı dil öğreniliyordu. Şimdi ise, hem ergenlik çağının yan etkileri hem de ÖSS nedeniyle öğrencinin aklı yabancı dilde değil, üniversite ve ergenlik problemleriyle dolu.
Şu andaki Türkiye tablosuna bakıldığında, yabancı kolejler ile birkaç özel Türk okulu dışında yabancı dil öğretiyorum diyen yalan söyler. Kolejlere olan talebin düşmesinin önemli nedenlerinden biri de bu. Bu arada tıpkı üniversite ve yabancı dil kursları gibi, ilginin giderek azaldığı kurumlardan biri de özel Türk kolejleri. Birkaçı dışında ortalama doluluk oranları yüzde 60 civarında. Peki bu koşullarda dil öğrenmenin en iyi yöntemi yurtdışı mı? Eğer Türkiye’de bir altyapı oluşturmadan yurtdışına gidilirse, onun da geçerli bir çözüm olmadığını peşinen söylemeliyiz.
Hele hele bu konuda eğitimden çok ticareti göz önünde bulunduran ülkelerden birine ya da kurslara giderseniz, üç beş ay sonra sadece harcadığınız paraya değil, yitirdiğiniz zamana da üzülürsünüz.
Elbette tablonun tümü bu kadar gri ya da simsiyah değil. Bu konuda çok başarı okullarımız da var yabancı dil kurslarımız da. Ama iyiler ile vasatlar birbirine öyle karışmış durumda ki doğruyu bulmak hiç de kolay olmuyor.
Bu konuda çok iyi bir araştırma yapmadan, seçenekleri en iyi şekilde değerlendirmeden, o kursa ya da okula gidenlerle konuşmadan sakın ola adım atmayın.
En çok da bütün varını yoğunu bu işe yatırıp, büyük hayal kırıklıkları yaşayanlara üzülüyorum.Siz de o duruma düşmek istemiyorsanız, dikkatli, hem de çok dikkatli olmalısınız.
Özetin özeti: Bugünün dünyasında ikinci ya da üçüncü bir dil olmazsa olmazların başında geliyor. Ama sakın siz de bu konuda sürekli patinaj yapanlardan olmayın!..