Ahmet Talimciler

Ahmet Talimciler

egespor@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İki hafta önce Milliyet Ege spor sayfasında yayınlanan ‘Tabutta Röveşata’ başlıklı haberde İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün insan sağlığını hiçe sayan uygulamasından söz ediliyordu. Temel görevlerinden biri sporcu sağlığı ile ilgili önlemleri almak olan Gençlik Spor İl Müdürlüğünün, 13 bin lira uğruna İzmir’deki spor tesislerini baz istasyonları ile donatması böylece gündeme taşınmış oldu. Bu ülkede yaşanan pek çok olayda olduğu gibi yetkililerin ağzından yine bildik cümlelerin dökülüverdiğini gördük. Tüm il içerisindeki sporun en yetkili kişisi ; gerekli izinleri aldık, yapılan ölçümler sonrasında verilen raporlarda istasyonların takılmasında sakınca olmadığı saptandı açıklamasının hemen ardından anahtar cümleleri ortaya döküyordu: ‘Biz bir devlet kurumuyuz. Kurumumuzda usulsüz, sağlığa zararlı iş yapılması söz konusu değildir.’
Çernobil faciası sonrasında dönemin bakanlarından birinin ‘çaylarımızda radyasyon yok, gördüğünüz gibi ben çayımı gönül rahatlığı ile içiyorum’ açıklamaları yine bu anlayışın örneklerindendi. Ancak son yirmi yıl içerisinde özellikle Karadeniz bölgesinde yoğunlaşan kanser vakaları, bakanın söylediklerinin ne yazık ki gerçek olmadığını ortaya acı bir biçimde koyuyordu. Deprem kuşağında yer aldığı bilinen, yaşanan depremlerde en ağır hasarın devlet yapılarında yaşanıyor olması da bir tesadüf değildir. Türkiye’de yanlışlıklar her geçen gün doğruların yerini almış ve maalesef insan odaklı bir yönetim modeli yerine sistemin yüceltildiği ve anlaşılmaz bir biçimde bürokratik egemenliğin yaşandığı bir anlayış ‘doğru model’ olarak bize sunulmuştur. Türkiye’de insanı, insan sağlığını ve insani değerleri göz ardı eden yönetim anlayışını değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde aradan yıllar geçmesine rağmen birileri bize aynı anahtar cümleler ile bilindik masalları anlatmaya devam edecekler.
Alsancak stadyumunu hapishane görünümünden kurtarmayı bir türlü başaramayan ve bu uğurda elindeki Universiade fırsatını da kullanamayan yönetim zihniyetinin tek amacımız tesisleri iyi yönetmek açıklaması durumun vahametini örtemiyor. Sporcu sağlığını her şeyin önünde tutması gereken kurumun uygulamaları, bunun tam tersi yönünde gelişiyor. Elmalarla armutların karıştırıldığı bir ortamda Universiade’dan kalan tesisler gün geçtikçe kaderine terk ediliyor. Elde bulunan tesislerin iyi yönetilmesi için de yapılabilecek en son uygulama hayata geçiriliyor.
Aslında bu ülkede tüm bu olan bitenlere şaşırmamak gerekiyor. Sınırsız her yöne konuşmak için açılan kampanyayı kendi ticari işletmesinde yemek yiyen her müşterisine 10 dakika bedava telefon görüşmesini sunan zihniyeti sadece ticari zeka ile açıklayamazsınız. Tıpkı spor tesislerine baz istasyonu kurma düşüncesini de sadece daha iyi yönetmek düşüncesi ile açıklayamayacağınız gibi. Çünkü içinde yetiştiğiniz kültürel iklim sizin zihniyet kalıplarınızı da şekillendirecektir. Bu açıdan sporun, içinde yaşadığı toplumun minik bir minyatürü olduğunu sadece içinde yaşanan güç ilişkilerine ya da sınıfsal farklılıklara bakarak değil bu tip örneklerle de görebiliriz.