Fanta Gençlik Festivali, sadece konserler zinciri değil. Ekip, gittiği ile eğlenceyi de götürüyor. İşte 14 Ağustos’ta başlayan festivalin detayları
Emre Aydın, Şebnem Ferah ve Kenan Doğulu’nun sahne aldığı 12. Fanta Gençlik Festivali’ndeyiz... Antalya’da şahane bir Akdeniz akşamı... Ne sıcak var ne de nem... Sahnenin arkasında etrafı şarkıcılara tahsis edilmiş VIP otobüslerle çevrili açık hava kafesinde Fanta ekibi ve solistleriyle sohbet ediyoruz. 14 Ağustos’ta Tekirdağ’da başladıkları konser maratonunu 14 Eylül’de İstanbul’da bitirecek ekibin bu süreçte yaşadıklarını merak ediyor insan haliyle...
97 araçlık filo
Önce biraz teknik bilgi vereyim, sonra şarkıcıların 12. Fanta Gençlik Festivali’ne dair anlattıklarını nakledeceğim.
Üç şarkıcının aynı sahnede peş peşe canlı konser vermesi teknik açıdan sorunlu bir iş ama Staras, kullandığı modüler sistem sayesinde sahne değişimini 12-13 dakikaya indirmiş. 50 km. hızla esecek fırtınaya ve yağmura dayanıklı, modüler sahne ekipmanını tam 35 TIR taşıyor.
500 kişilik Fanta ekibinin 97 araçlık filo dökümü şöyle:
- 36 TIR
Antalya hizmet ve yemek kalitesinde 2 yıldız bile alamayacak otelle dolu. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, “Otel çok, denetim yapacak eleman az” diyebilir, onun da bir çözümü var
Beş gündür Antalya’daydım... Bu süre içinde devletin beş yıldız verdiği otellerin denetimini ya hiç ya da layıkıyla yapmadığına bir kez daha karar verdim.
Evet, odalar 5 yıldız, 10 numara, ama iş hizmet ve yemeğe gelince 2 yıldız bile alamayacak bir yığın otel var...
O otellerden birinde açıkbüfeye koydukları beyaz peynirden bir parça alıp, kediye verdim, o bile yemedi.
Restaurantın şefine şunu dedim:
Neden yapılıyor bu peynirler? Tatları bana hiç tanıdık gelmedi. Peynir desem değil, kireç desem değil... Başka neden olabilir ki? Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, peynir işine kafa yormuş bir akademisyendir. Ona tattırıp, “Hocam bu ne peyniri?” diye sorsalar, “Kendimi peynir uzmanı sanırdım, bunun ne peyniri olduğunu anlayamadım” der, diplomasını yırtar!
Hiç bozuntuya vermeyen şef, “Olur mu efendim? Şu markanın ürünlerini alıyoruz, faturasını bile ibraz edebilirim” demesin mi?
Sokakta bir festival... Türkü, Kürdü, süryanisi aynı telden çalıyor. Bilgisayarda Twitter... Ötekileştirme, hakaret, aşağılama diz boyu
Akşam yemeğinden sonra otelden çıktım, Cam Piramid’in önündeki parkta biraz yürüyüş yapayım dedim. Parka girer girmez baktım her taraftan müzik sesi yükseliyor. Meğer, “2. Antalya Anadolu Kültürleri Festivali” varmış parkta. Antalya’da faaliyet gösteren, Türkiye’nin 44 farklı ilinin derneklerinin katıldığı festival, belli ki amatör bir ruh ve kısıtlı bütçelerle yapılmış bir organizasyon.
Kimi dernekler sadece tabela asmakla yetinmiş kimileri yörelerine dair ne varsa satmaya getirmiş. Mangalda pişen Yozgat Testi Kebabı’nın yanı başında saz çalıp Yozgat türküleri söyleyen de vardı festival alanında Kürtçe müzik eşliğinde halay çekenler de... Aynı alandaki açıkhava tiyatrosundaysa Antakya Medeniyetler Korosu vardı sahnede... Yılmaz Özfırat’ın şefliğini yaptığı koroda malum imam da var, rahip de, rahibe de... Anadolu’da iz bırakmış her medeniyetten eser var koronun repertuvarında...
Koro söyledi, dinleyenler, Kürtçe, Türkçe, Arapça, Süryanice, İbranice ayırımı yapmadan hepsini aynı içtenlikle alkışladı...
Antalya Büyükşehir Belediye
Şebnem Ferah sahnede 64 büyük ustanın fotoğrafını barkovizyondan yayınlıyor, gençler çoğunu tanımadığı için alkışlamıyor
Aşık Veysel, Abidin Dino, Halide Edip Adıvar, Ayhan Işık, Afife Jale, Cahide Sonku, Nâzım Hikmet, Arif Mardin, Türkan Şoray, Ahmet Ertegün, Ara Güler, Münir Özkul, Muhsin Ertuğrul, Haldun Dormen, Ulvi Uraz, Erol Günaydın, Cemal Reşit Rey, Semiha Berksoy, Fikret Mualla, Aziz Nesin, Pir Sultan Abdal, Ruhi Su, Adile Naşit, Bülent Ortaçgil, Üç Hürel, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Fikret Kızılok, MFÖ, Erkan Oğur, Mevlana, Neyzen Tevfik, Hulusi Kentmen, Halikarnas Balıkçısı, Bilgesu Erenus, Sadri Alışık, İdil Biret, Kemal Sunal, Tarık Akan, Metin Akpınar Zeki Alasya, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Orhan Veli, Cem Karaca, Karacaoğlan, Sait Faik, Can Yücel, Atilla Özdemiroğlu, Aysel Gürel, Sezen Aksu, Onno Tunç, Meral Okay, Yaşar Kemal, Moğollar, Oğuz Atay, Şener Şen, Safiye Ayla, Yunus Emre, Adnan Saygun, Yılmaz Güney, Cemal Süreyya, Gazanfer Özcan, Suna Pekuysal ve Barış Manço.
Zaten yer dar!
3 bin vuruşluk yazının üçte birini niye bu isimlerle doldurdum?
Çünkü buna mecburdum...
14 Ağustos’ta Tekirdağ’da başlayan ve 14 Eylül’de İstanbul’da bitecek olan “12. Fanta
Televizyon dünyasının gerçek yüzünü ortaya çıkaran hikayelere devam ediyorum. Dün de yazdığım bu olayların hiçbiri eski değil, hepsi yeni... Birkaç günlük ya da birkaç haftalık mevzular
El değiştiren televizyonun yöneticisi, teker teker çağırıyor, kanaldan alacağı olanları... TV yöneticisinin alacaklılara dediği şu:
“Satış işleminden sonra hiç hesapta olmayan borçlar karşımıza çıktı. Çekler, senetler takibe verilmiş, mahkeme, avukat masrafları, yasal faizler derken raporlarda 100 TL görünen borçlar 200, 300 TL’ye çıktı. Kanalın size olan borcu da 100 TL’den 270 TL’ye yükseldi, ama 270 TL’yi boşverin, 50 TL’de anlaşalım. Bundan sonra nasılsa sizinle daha çok işler yaparız.”
Alacaklı resti çekse biliyor ki, ömür boyu kapanacak ona o kapı...
220 bin TL’yi unutma pahasına mecburen kabul ediyor teklifi...
Güçlü tarafın güçsüz tarafın ekmeğine nasıl kan doğradığına bir başka örnek daha:
Bugün anlatacağım hikaye, televizyon dünyasının gerçek yüzünü ortaya seriyor. Olayın kahramanı senaristin eli kolu bağlı ama ben anlatmadan edemeyeceğim
Televizyonların ekranlar aracılığıyla insanlara sundukları o renkli dünyanın arkasında bazen ne tür tezgahlar döndüğünü ortaya çıkarmak için algıları o tarafa doğru çevirmekte yarar var. Paranın TV dünyasının bazı profesyonellerini nasıl kirlettiğini insanlara anlatmak lazım.
Şimdiye kadar tutan ya da tutmayan birçok diziyi yazan ünlü bir senaristin anlattıklarını aktarayım ki, televizyon dünyasındaki bazı yöneticilerin, kendileriyle iş yapmaya mecbur insanların haklarını nasıl gasp ettiklerini görün. İşte anlattıkları: “Senaryosunu yazdığım dizinin finaline iki ay kala yeni bir proje hazırladım ve bunu yapımcımıza gösterdim. Yapımcı diziyi çok beğendi ve ‘Bunu hemen kanala teklif edeyim ki, yeni sezon için yeni bir işi şimdiden garantileyelim’ dedi.
Bu senaryo çok tanıdık
Bir müddet sonra sordum, ‘Ne oldu bizim işin akıbeti?’ diye. O da kanala sordu ve sonra bana şimdilik böyle bir iş çekmeyi düşünmediklerini bildirdi. Başrol oyuncumuza dizimizin yayınlandığı kanaldan yeni bir teklif geldi. O da, ‘Abi sence bu
Onur Ünlü, Ali Atay ve Serkan Keskin, yeni bir proje için Star TV ile anlaştı. Dizinin adı şimdilik, “Ben de Özledim”
“Leyla ile Mecnun” dizisinin sonu malum...
Yaz başında 103’üncü bölümle “sezon finali” yaparak çıktığı tatil, “ebedi istirahat”e dönüştü.
Çünkü TRT diziyi devam ettirmeme kararı aldı.
Bazıları TRT yönetiminin bu kararı, projenin yaratıcısı Onur Ünlü’nün Gezi Parkı eylemlerine verdiği tam destek yüzünden aldığını iddia etti.
TRT yöneticileri ise reytingi düşük olduğu için diziyi kaldırdıklarını açıkladı.
Emekli orman mühendisi Hüseyin Çetinel, Cihangir’deki merdivenleri boyadı; biz de devletin “resmi renginin” gri olduğunu öğrendik
Ahmet Misbah Demircan’ın, Belediye Başkanı olduğu günden bu yana Beyoğlu’na ne kattığı konusunda fikir beyan edecek kadar bilgim yok.
Ancak Demircan’ın, Cihangir’de emekli orman mühendisi Hüseyin Çetinel’in gökkuşağı renklerine boyayarak cazibe merkezi haline getirdiği merdivenleri bir gecede griye dönüştürerek Türkiye’ye bir hayli faydası olduğu kanaatindeyim.
Çünkü her gün bir şehirden merdivenlerin ya da sokakların, Salı Pazarı Yokuşu’ndaki merdivenler gibi rengarenk boyandığına dair haberler geliyor.
Van’dan Batman’a, İzmir’den Tunceli’ye, Ankara’dan Burdur’a birçok ilde veya ilçede artık Cihangir’deki gibi renkli merdivenler ve sokaklar var.
Kimin sayesinde oldu bu?
Her ne kadar Cihangir’deki o merdivenleri gökkuşağı rengine emekli bir orman mühendisi boyamış olsa da, Beyoğlu Belediyesi gökkuşağını bir gecede griye dönüştürmese Türkiye’de kaç kişinin olacaktı bundan haberi?