Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Bibliyoterapinin geçmişi Antik Yunan’a kadar uzanır. Melankolik ruhları temizlemek için aşk şiirleri okuturlardı onlara. Okumanın iyileştirici etkisi olduğuna inanılırdı. Ben de inanıyorum. 12 yaşımdan beri her vesileyle kitaplara sarıldım ve hiçbir zararını görmedim. Gecenin bir vakti, tuvalete gitmek için kalkmış olan annem odamın ışığını açık görür, usulca kapıyı aralar ve uykulu bir sesle, “Yat oğlum artık, gözlerin bozulacak” derdi. Gözlerim bozulmadı. Ama “İskenderiye Dörtlüsü”nü başucu kitabı yapıp defalarca okuduktan sonra, uzun süre Justine gibi bir kadın aradım durdum âşık olmak için. Ya da âşık olduğum kadınlarda Justine’i aradım.

Haberin Devamı

Edip Cansever’i, Turgut Uyar’ı hayatımda ilk defa okuduğum anları hâlâ anımsıyorum. Duyduğum o hazzı, yaşadığım ruhsal ve mental aydınlanmayı... Kadının ruhunu acemice, el yordamıyla kendi başıma tanımaya çalışmadan önce Tezer Özlü, Sevgi Soysal, Tomris Uyar ve Sappho’da tanıdım. Aşkı, mutsuzluğu, hüznü kitaplardan öğrendim. Hayatı, insanı, ilişkileri anlama ve tedavi etme iddiasındaki psikoloji, edebiyat olmadan eksik kalır.

Bibliyoterapi

İyileştirici bir güç

Bibliyoterapinin sistematik olarak hastaların tedavisinde kullanılması 19. yüzyılda Amerika’da başladı. Amerikan Psikoloji Derneği yayınlarından çıkan bir kitap, “Şiir Terapisi” geçen yıllarda OkuyanUs Yayınları’ndan çıktı. İsviçre ve Almanya’da bibliyoterapi dernekleri var ve bibliyoterapist yetiştirmek için eğitimler veriyorlar. Ayrıca bibliyoterapinin bir psikoterapi yöntemi olarak kabul edilmesi için önemli adımlar atılıyor bu ülkelerde.

Benim burada sözünü ettiğim şiirin, öykünün, romanın kavrayıcı ve iyileştirici gücü. Terapinin en paradoksal yanı, duygusal düzlemde yaşananların dilsel, yani düşünsel düzlemde anlatılıyor olmasıdır. Oysa değişim ancak duygusal düzlemde gerçekleşir. Bunun böyle olduğu birçok sinirbilimsel çalışmayla da gösterilmiştir. Düşünsel düzlemde anlatılanın duygusal düzleme aktarılabilmesi terapistin en zorlu görevlerinden biridir. Bunun için birçok yaşantısal teknik geliştirilmiştir ve terapide de başarıyla kullanılmaktadır. Edebiyat da bu yaşantısal tekniklerin içinde yer almalıdır. Üstelik edebiyat insan ruhunun derinliklerini anlamada, duygusal düzlemde yaşantılama konusunda bize birçok terapi tekniğinden daha büyük kolaylıklar sağlar. Freud’un da dediği gibi, “Şairlerin öylesine uğradıkları yere, ben büyük uğraşlar sonuncunda varabildim”. Dostoyevski’yi psikanalizin asıl kurucusu olarak görmesi boşuna değildir büyük ustanın.

Haberin Devamı

Şiddete karşı

Aklıma dizeler üşüşüyor. Şiirin bana verdiği coşku. İyi edebiyat. Gençken Oxford’da bir kürsüm olsun isterdim. 1950 sonrası Türk şiiri konusunda ders vermek. Lojmanımdan çıkıp bisikletimle ders verdiğim salona giderken Cahit Zarifoğlu’dan dizeler mırıldanmak kendi kendime. Onun yerine Basel’de Ren Nehri kıyısındaki evimden çıkıp bisikletimle Nietzsche’nin filoloji profesörü olarak üniversitede ders verdiği yıllarda oturduğu evin önünden geçerek psikiyatri kliniğindeki depresyon servisime gittiğim uzun yıllarım oldu. Hayat benden bazı şeyleri esirgerken, bazı şeyleri de bahşetti.

Haberin Devamı

Okumanın öbür yüzü de yazmaktır. Yazmanın iyileştirici etkisi birçok bilimsel çalışmada gösterilmiş, hatta belli kişilik tiplerinde etkisi ayrı ayrı çalışmalara konu olmuştur. Edebi bir metnin psikoterapide kullanılmasının tek faydası dilin duyguya dönüşmesine ve beyinde kalıcı değişikliklerin gerçekleşmesine katkı yapmak olmayacaktır. Şiir, öykü ve roman okuyabilen, edebi metnin kendinde uyandırdığı duyguları yazıya dökebilen birinin içinde şiddet, düşmanlık, agresyon gibi olumsuz duygu ve tutumlar da azalacak ya da yok olacaktır. Edebiyat bakış açımızı genişletip daha iyi anlamamızı ve ötekine anlayış göstermemizi sağlar.

Bence dünyayı edebiyat kurtaracak. Tek tek insanları da...