Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Geçen hafta, en büyük zevklerimden biri olan haftalık yayın organı Zeit gazetesini karıştırırken “Terapiden Geçen Erkekler” başlıklı hoş bir makaleye rastladım. Erkeklerin neden daha çok terapiye gitmeye başladıklarını sorgulayan güzel bir yazıydı.

Benim İstanbul’daki gözlemim de aynı yönde. Erkekler aslında kendilerinin çözemeyeceği bir sorunları olduğunu düşünmüyorlar ama eşleri çok ısrar etmiş oluyor, onlar da eşlerini kıramıyorlar. Kimisi doğrudan boşanmayla tehdit ediliyor. Zaten önemli bir kısmı eşleriyle birlikte çift terapisine geliyor ve aslında sorunlarını başka bir insanın önünde konuşmaya pek de istekli değiller. Ne yani onların çözemediği sorunu başka biri mi çözecek?

Haberin Devamı

Erkek şikayetleri

Terapi divanındaki erkek

Büyük bir kısmı sorunlarının ruhsal olduğunu elbette kabul etmiyor. Ünlü bir gazetecimiz psikolojiye inanmadığını, yine de bir şey danışmak istediğini söylemişti. Terapiyi en zor kabullenenlerin, “Neden buradasınız?” soruma verdikleri yanıt, “Sizinle tanışmak, biraz sohbet etmek istedim” oluyor. Ama çoğunluğu, belli bir süre terapiye geldikten sonra yargılanmadıklarını, suçlanmadıklarını, oldukları gibi kabul edildiklerini ve zamanla önce biraz rahatlayıp ardından yarar gördüklerini fark edince terapiste ve terapiye güvenmeye başlıyor. Hatta tanıdıklarına yaptıkları terapiden bahsetmeye ve onlara da terapiye gitmeyi tavsiye etmeye başlıyorlar.

Erkeklerin geliş şikayetleri neler ve bunların kadın danışanların sorunlarından bir farkı var mı? Kadın danışanlar çoğunlukla ilişki sorunlarından yakınırken, erkeklerin önce işyerinde yaşadıkları sorunları gündeme getirmeleri en önemli fark aslında. Erkekler bir de depresyona girmeyi, girmiş olmayı sevmiyorlar. Onlar çok çalışmaktan “Burn out / tükenmiş” olmayı tercih ediyorlar. Depresyonlarının böyle adlandırılması gururlarına daha iyi geliyor.

Başka büyük bir fark da erkekler arasındaki yaş farkı nedeniyle ortaya çıkıyor. 45 yaşın üstündeki erkekler ilişki sorunlarından hemen hemen hiç yakınmazken, özellikle 35 yaş ve altı erkeklerin büyük bir kısmı en az kadın danışanlar kadar rahatça her türlü sıkıntılarını gündeme getirebiliyorlar. Hatta 45 yaş üstü erkeklerde neredeyse bir tabu olan cinsel sorunları da rahatlıkla konuşabiliyorlar. Bu durum bana kadın-erkek ilişkilerinin geleceği açısından umut veriyor.

Haberin Devamı

Belki küçük bir parantez de eşcinsel danışanlar için açmakta fayda var. Kadın ya da erkek eşcinsel danışanlarımın tamamı kadın danışanlarım kadar rahatlar ruhsal sorunlarını konuşma konusunda. Bu arada, psikiyatrlarımız arasında bile eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğuna dair bir inanç hâlâ var maalesef. Eşcinsellik bir hastalık olmadığı gibi, onlar da zaten eşcinsel oldukları için gelmiyorlar terapiye. Diğer heteroseksüel danışanlarım neden şikayet ediyorsa, onlar da benzer hayat sorunlarından yakınıyorlar.

Can yakan bir soru

Peki aslında erkekler gerçekten neden terapiye daha çok gitmeye başladı? Erkeğin günümüzdeki varoluşsal krizi, kadının özgürleşmesinin, kadın-erkek eşitliği konusundaki feminist mücadelenin bir “yan etkisi” olarak ortaya çıktı. Erkek, mesleği ile babalık ve eş olma işlevi arasında sıkışıp kaldı. Erkek kariyerine önem verecektir elbette ama karısı ve çocukları ile ilişkisi ne olacaktır saatlerce işyerinde dirsek çürütürken ve kadının giderek artan haklı talepleri konusunda nasıl bir konum alacaktır? Büyük soru şudur kısacası: 21. yüzyılda erkek olmak ne anlama gelmektedir?

Haberin Devamı

Geleneksel erkek modeli elbette büyük çoğunluğu oluşturmaya devam ediyor. Onlar terapiye gitmiyor zaten. Ama kendine modern erkeğin nasıl olması gerektiğini soran erkek bu sorgulama içinde kendini çaresiz ve sıkışmış hissedip profesyonel yardıma başvuruyor artık. Erkeğin yeni aile modeline uyum sorunudur yaşanan. Geleneksel aile modeli içinde büyümüş olan erkek değişen yaşam ve aile biçimlerine uyum sağlayabilmek için kendini “eğitmek ve yetiştirmek” istiyor. Can yakan ama hiç dillendirilmeyen soru ise şu: Bu konuda yardım edecek olan terapistlerin ne kadarı gerekli donanıma sahip ve ne kadarı geleneksel aile modeli dışında bir yaşam biçimine “evet” diyor?