Halep’te Mesakin Hananu bölgesine yapılan saldırı sonucu 40 ev yıkılmış. Çok sayıda ölü ve yaralının olduğu söyleniyor.
Halep’in Mesakin Hananu Bölgesi saldırıdan sonra bu hale geldi.
Suriye savaşının kanlı bilançosu, muhaliflerin kırsal kesimdeki kazanımlarına karşın rejim güçlerinin hava bombardımanı ve ağır silah üstünlüğüyle şehirler ve muhaliflerin elindeki alanları bombalamasıyla, katlanarak büyüyor.
Geçen hafta muhaliflerin kritik bir baraj ve havaalanını ele geçirmesinden sonra, Cumartesi gecesi de Esad rejimi Halep’te ağır bir bombardımana girişti.
İddia, Körfez Savaşı’yla ünlenen ölümcül Scud füzelerinin kullanıldığı. Halep’de konuşlanmış Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalif kaynaklar, Halep’in Hanana bölgesine hafta sonu 3 Scud füzesinin atıldığını, bir bölümünde sivillerin yaşadığı 40 evin yerle bir olduğunu iddia ediyor.
Saddam kullanmıştı
Tabii Orta Doğu’da SCUD lafını duyunca şöyle bir ürpermemek mümkün değil. Birinci Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin tarafından İsrail’e karşı kullanılan uzun menzilli füze, 500 kiloluk bir paylayıcı etkisinde ve istendiğinde kimyasal başlıkla donatılabiliyor. Üstelik SCUD füzeleri son dönem üretilen füzeler kadar ‘hassas’ değil; bu yüzden çevrede büyük hasar yaratabiliyor.
Dün görüştüğüm yetkililer, Esad rejiminin ilk kez Aralık ortasında Scud kullandığını ve şu ana kadar Barruda köyü, Azaz kırsalı (Tel Rıfat ) ve Halep’in bazı dış mahalleri dahil Suriye’nin kuzeyine 8-10 Scud saldırısı olduğunu doğruluyor. Scud saldırılarında çok sayıda can kaybı yaşandığı, NATO ve Batılı kaynaklarca da doğrulanıyor.
Bunları dinlerken ilk aklıma gelen şu oluyor: İç savaş bilançosunun 70 bini bulduğu Suriye’de Scud kullanımı, aslında Türkiye’nin kendi sınırlarını korumak için NATO’dan Patriot talebinin ne kadar isabetli bir iş yaptığını gösteriyor.
Peki, Esad rejimi, bütün dünyanın gözü önünde neden bu dehşet silahı kullanmaya başladı? Rejimin Halep gibi bir büyük kente SCUD fırlatması, ‘çaresizliği’ ve Şam’da sıkıştığının göstergesi mi, yoksa ABD ve dünya kamuoyunun Suriye’ye müdahale niyeti olmadığı tespitinin getirdiği rahatlıkla atılan bir adım mı?
Psikolojik tahribat
Görüştüğüm yetkililer, öncelikle SCUD füzesinin muhalifler ve Suriye halkı nezdinde ‘psikolojik’ bir tahrip yarattığını söylüyor. Muhalifler ve halk üzerinde, “Adam o kadar pervasız ki, her şeyi yapabilir” cinsinden bir korku amaçlanıyor.
Gerçekten de rejim şu zamana kadar, sivil kayıplardan çekinmeden havan topu ve savaş uçaklarıyla bombardıman yoluna sık sık başvurdu. Diplomatik çevrelerde, Beşar Esad’ın BM temsilcisi Lakdar Brahimi’ye muhaliflerin Şam’a girmesi durumunda ‘Şam’ı yerle bir edeceğine’ dair bir ifade kullandığı konuşuluyor. Bütün bunlar Suriye’de çatışan muhalif güçler üzerinde “Esad iktidarı bırakmayacak” etkisi yaratmayı amaçlıyor.
İkinci neden, rejiminin Suriye’nin kuzeyini “kaybetmiş ” olmaktan duyduğu öfke. Muhaliflerin Haseki ve Idlib kırsalındaki kritik kazanımlarla ülkenin kuzeyinde yaratmış oldukları fiili “kurtarılmış bölge”, rejim açısından telafisi mümkün olmayan bir kayıp.
Ve yetkililer, üçüncü nedenin de dünya kamuoyunun “Esad’ın kendi halkına işlediği katliamlara nispeten sessiz kalması” olduğunu söylüyor. Obama yönetiminin 2. döneminde de Suriye konusuna müdahil olmama isteği ve muhaliflere askeri yardım planlarının bizzat Obama tarafından rafa kaldırılmış olması, Şam tarafından “yeşil ışık” olarak algılanmış durumda.
Böylece Suriye’de günlük ortalama ölü sayısı 100’ün üzerindeyken, tüm analizler güney komşumuzdaki dehşet günlerinin kolay kolay son bulmayacağını gösteriyor...
Halep’in Mesakin Hananu bölgesi saldırıdan sonra bu hale geldi.
Kerry ilk turda geliyor
Milliyet gazetesi ABD’nin yeni atanan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ilk dış gezi turunda Türkiye’ye geleceğini yazdığında, hararetle itiraz edenler oldu. Kerry’nin Türkiye’ye gelmeyeceği, hatta bu tarz yazıların ‘beklenti’ yarattığı için Amerikalılar tarafından da esefle karşılandığı iddia edildi.
Malum, medyamız, “Battı, gitti!” edebiyatını seviyor. Ankara ve ABD arasında, Suriye ve Irak gibi konulardaki görüş farklıları nedeniyle, kanlı bıçaklı bir ortam olduğu varsayımı var. Oysa iktidarda kim olursa olsun, Türkiye ABD’nin gözardı edemeyeceği ölçüde kritik bir ülke. Washington belli ki Ak Parti’yi Orta Doğu bağlamında önemli bir partner, Türkiye’de ise ‘alternatifsiz’ bir oyuncu olarak görüyor.
Zaten ülkelerarası bu tarz kritik ilişkilerde, anlık heyecanlara, diplomatların fısıldamalarına fazla kanmamak lazım. ABD’de gazetecilik yaptığım dönemde hep Türk başbakanları gelmeden, “Şunu talep edecekler”, “Buna çok kızıyorlar” gibisinden haberler yapardık; sonra nedense o Beyaz Saray gezileri can ciğer kuzu sarması atmosferde geçerdi. Uzun lafın kısası, John Kerry Şubat sonunda başlayan ilk dış gezi turunda Türkiye’yi de ziyaret edecek. Önce İlgiltere, ardından Mart’ın ilk günlerinde Ankara ve ardından İsrail’de olması bekleniyor. Önemli.