Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen gün yazdığım, çıplaklığın doğal olduğunu söyleyen “Herkes çıplak” yazısına tabii muhtelif tepkiler geldi. Bekliyordum, sürpriz olmadı. Aralarından en çok ilgimi çeken cehennemde yanacaksın diyendi. Beni şaşırtan ise iddia değil; böyle düşünen birinin her şeyden evvel bir Viyana müzesindeki sergi haberiyle ilgili yazıyı okumuş olması. Ve sevindim. Mühim olan bir okurun kendine uysa da uymasa da çeşitli mevzuları takip etmesi ve bunun üzerinden yorum yapması. Bana söylenen sözün bir önemi yok. Zira bir yazar/sanatçı buna hazırdır. Yerden yere vurulmaya, karşı görüşlerle karşılaşmaya.
Bir roman yazarı olarak deneyimimi şöyle açıklayabilirim. Her kitap çıktığında kendimi Beyoğlu’nun ortasında anadan üryan duran biri gibi hissederim. Herkes size bakar, isterse gelir dokunur, isterse bir tokat atar. Çıplak halimiz en savunmasız halimiz olduğundan bir yazar eseri yayımlandığında okurunun karşısında korunmasızdır. Gerçek manada soyunmanıza gerek yoktur anlayacağınız. Bunu göze alarak yazarsınız. Cesur olmak zorundasınızdır, yoksa tıkanıp kalırsınız.

‘Kadın’ yazar edebini bilecek!
Bu cesareti sadece eser yayımlandıktan sonra söyleneceklere göğüs germekte göstermezsiniz; işe o eseri yazarken söyleyeceklerinizle başlarsınız. Bundan birkaç yıl evvel radyoda ünlü Şilili yazar İsabel Allende’nin bir röportajını dinlemiştim. Sunucunun “Bugüne kadar çok isteyip de yazamadığınız bir konu var mı?” sorusuna “Evet var, çok erotik bir roman yazmak istiyorum,” diye cevap verdi. “Peki neden yazmıyorsunuz?” diye sorunun devamı geldi. Allende şöyle dedi: “Annemin ölmesini bekliyorum.” Gerçekten de bir yazar için, ama her şeyden evvel bir kadın yazar için hassas bir mevzudur bu. Başka yazarları bilemem, ama ben de İsabel Allende gibi düşünürüm. Yazdıklarımı annemin babamın, aile büyüklerimin okuyacağı bir türlü aklımdan çıkmaz. Eninde sonunda bir Türk evladıyım ben ve ne kadar liberal bir ortamda yetişmiş olursam olayım kendimi o kadar da genel geçer sosyal normlardan soyutlayamam.
Dolayısıyla geçen gün o yazıyı yazarken zihnimin bir köşesinde sürekli babamın “...ki üşümeyeceğimi bilsem buna da (müzeyi çıplak gezmeye) bir itirazım olmayacaktı” cümlesini okuyacağı ve buna nasıl bir tepki göstereceği vardı. Tabii esas ölçülmesi gereken tepki “Ben de müzeyi çıplak gezdim” diyecek olsam gelendir fakat bizim toplumumuz için bu bile yeteri kadar ilericidir. Baktım ki babam bir şey demiyor, gelen emaillerden bahsettim. Böyle kızanlar olmuş dedim. “Eh tabii” diye cevap verdi, “Ben de çıplak gezerdim dediğin için sana yüklenmeleri anormal değil. Bence kendini işin içine katmasaydın daha iyi olurdu.”

Yazar doğdu, aile bitti
Babam bana göre testi geçti, fakat acaba bir erkek yazar çıplak gezilen bir sergiyi anadan doğma gezdiğini söyleseydi o da okurlardan aynı emailleri alır mıydı, acaba babasıyla arasında böyle bir konuşma geçer miydi? Ben bir yazardan bahsedilirken “kadın yazar” denmesinden hiç hoşlanmıyorum, fakat aslında bahsettiğim sebeplerden böyle bir ayrım yapıldığını anlıyorum. Kadın yazar yazdığına, diline dikkat edecek, adabını bilecek. Fakat bu da değişiyor. Edebi olarak hepsini değerli görmesem de erotik romanları yazan “kadın” yazarların varlığı hoşuma gidiyor. Galiba işe önce aileyi gözden çıkartarak başlamak gerekiyor. Polonyalı şair Czeslaw Milosz “Bir aileye bir yazar doğduğu anda o aile biter” demiş. Ben de şimdiden bir “kadın” yazar olarak bugüne kadar yazdıklarım ve bundan sonra yazacaklarım için ailemden özür diler, geçmiş olsun dileklerimi bildiririm.