Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir zamandır televizyonda mozaiksiz sahne seyredemez olduk. Yabancı filmlerde Türkiye’de satışı bile olmayan ürünlerin üzeri kapatıldığı gibi çıplak kadınların omuzları, sırtları, popoları, yani açıkta kalan ne varsa örtülüyor. Sadece ulusal kanallarda da değil. Her ay parasını ödediğimiz çanaklı sistemlerde de aynı sansürler var. Geçtiğimiz günlerde bir Charlize Theron filmi sahnesine denk geldim. Çıplak olarak yataktan kalkıyor, pencere kenarına gidiyor; kadının küçücük poposuna tepsi gibi kocaman bir yuvarlak mozaik yapılmış, görse kahrolur. Onu geçiyorum, yine yabancı bir filmde bir müze sahnesi. Arka planda bir Yunan heykeli. Bu sanat eserinin özel bölgesi de mozaikle yuvarlak içine alınmış. Bu durumda arkeoloji müzelerine gitmeyelim. Tarihi bölgeleri asla ziyaret etmeyelim. Zira çıplaklık var, bu topraklarda yaşıyorsanız, ne yaparsanız yapın tarihle karşılaştığınız anda çıplaklık önünüze çıkacak.

Çıplak görmeye Viyana’ya
Oysa son dört aydır insanlar akın akın çıplak görmeye Viyana’ya gidiyor. Benim gibi. Avrupa’nın en mühim müzelerinden biri olan Leopold’daki ‘Çıplak Adam’ sergisinin 4 Mart’a kadar uzatıldığını duyunca harekete geçtim, Viyana’ya biletimi aldım. Sadece iki saatlik bir uçuşla dünya bu kadar değişir mi diye düşünüyordum ki indikten beş dakika sonra pek de öyle olmadığını anladım. Bindiğim taksinin şoförü Türktü. Son derede beyefendi bir adam. Bakırköylü. Ailesiyle yıllardır orada yaşıyormuş, çocukları üniversiteye gitmişler, iyi işler edinmişler. Bir yandan gidiyoruz, bir yandan Viyana’yı anlatıyor. Güzel de anlatıyor. Söz müzelere geliyor. “Çok güzel müzeleri var” diyor, “gidin, görün, ama bir tanesi var ki ona gitmeyin.” Hangisinden bahsettiğini hemen anlıyorum, “Leopold” diyorum. “Yok o değil” diyor, sonra kibarca “Çok afedersiniz, yani kusuruma bakmayın ama çıplak eserler var” diye ekliyor, “Hem de insanlar müzeyi çıplak olarak geziyorlar. Sizden önce Berlin’den gelmiş bir adamı aldım, direkt müzeye bıraktım, sırf onun için gelmiş.”
Bahsettiği müze Leopold ve evet, 18. yüzyıldan günümüze erkeğin çıplaklığını konu edinen bir sergisi var. Antik Mısır’dan kalma freskler, Yunan vazoları, Egon Schiele’nin, Richard Gerstl’in çıplak otoportreleri, Gustav Klimt, Edvard Munch, Giovanni Giacometti’nin çalışmaları, hepsi erkek vücudu üzerine olan 300 eser. Heykeller de var, fotoğraflar da. Bilhassa homofobikleri, ama onun dışında bizim gibi çıplaklıktan gitgide kopartılan bir milleti rahatsız edebilecek kareler yok dersem yalan olur. Sergi sadece bazı günlerde belirli saatten sonra çıplak olarak gezilebiliyor. Ki üşümeyeceğimi bilsem buna da bir itirazım olmayacaktı. Müzeyi çıplak ziyaret edenlerin çoğu bunu hayattaki duruşunun ibrazı olarak algılıyor. Amaç yerini bulduğu an çıplak kalmak değil, sanattaki liberal yaklaşımlara açık olduğunu göstermek.

Zulme son
Tam sergiyi geziyordum ki tamamıyla fotoğraf çekme amacıyla yanımda bulundurduğum ve açık olduğunu unuttuğum telefonum çalmaya başladı. Görünen numaradan arayanın daha önce de defalarca arayan bir çanaklı televizyon şirketi olduğunu anlayabiliyordum. Utancım bir anda neşeye dönüştü. Bu kadar mı tesadüf olur? Açtım, “Hayır efendim” dedim, “Hayır üyeniz olmak istemiyorum. Şu an çıplak sergisindeyim. Hatta dönünce ilk işim bana bir filmi ağız tadıyla izlemeyi reva görmeyen öteki çanaklı sistemi de iptal etmek.” Dediğimden hiçbir şey anlamayan genç adam iyi günler dileyip kapattı. Ben de etrafımdakilerden özür dileyip mozaiksiz çıplakları seyre devam ettim.