Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sıla iki yıl önce en büyük hayalinin Andrea Bocelli’yi canlı dinlemek olduğunu söylemişti. Bu hayali gerçek olmakla kalmadı, ünlü tenorla düet de yaptı. Sıla ilk hayalini ise beş yaşındayken kurmuştu: Kendi şarkılarını söyleyen bir şarkıcı olmak!

Yurt dışına gittiğimde mutlaka bir konsere denk getiririm. En büyük hayallerimden birisi Andrea Bocelli’yi canlı izlemek.”
2012 yılında, Sıla Radikal gazetesinden Burak Kuru’ya söylüyor bunları... Ve aradan sadece iki yıl geçiyor, değil Andrea Bocelli’yi canlı izlemek, kendisini ünlü tenorla sahnede düet yaparken görüyoruz. Kırmızı tuvaleti içinde “La Vie en Rose”u söylerken... Tamam, birkaç saniye şarkının nakaratını bölüşürken... Gene de fazlasıyla gerçek
olmuş bir hayal değildir de nedir?
Sıla’nın o tuvaleti içinde zarif zarif Fransızca mırıldanırken de bir “dayı” hali var ya, biz onu aslında baştan ayağa o tavrı kuşanmış olarak tanımıştık. İlk şarkısını hatırlayalım: “Kendine güvenen şöyle gelsin / Bıraksın inadı dile gelsin / Sözünden dönen namert çıksın (...) Kafayı düzelttim senden sonra / Kendime yararım bundan sonra / İster gelirim ister gelmem / Hesap mı vericez bundan sonra?!” Hatta şarkının bir yerinde biplenen “G.tüne güvenen şöyle gelsin” bölümü bile var... Doğal olarak memleketin hesap vermek istemeyen “delikanlı kızlarının” diline dolanmıştı bu şarkı...
Gelin görün ki erkeklere kafa tutan bu kız bir de çok güzeldi... Milliyet Sanat’ın yeni sayısında Yavuz Hakan Tok, Sıla’yı bir pop yıldızı olarak emsallerinden ayıranın tam da bu olduğunu söylüyor, “Harbi kız mı, Barbie kız mı?” söylemini hatırlatarak. Yani kelimelerin tam karşılığıyla hem harbi hem Barbie kız olduğunu belirterek. Bu da galiba memleketinin havasıyla suyuyla da açıklanabilecek bir durum...
Çünkü Sıla dört dörtlük bir Egeli...

Haberin Devamı

Bütün hayalleri gerçek oluyor


Kendi şarkılarını söyleyen iyi bir şarkıcı olmak istiyordu

17 Haziran 1980’de Denizli’de, eczacı bir anne ile kimya mühendisi bir babanın tek çocuğu olarak dünyaya geldi Sıla Gençoğlu. Dedelerinden biri Demokrat Parti milletvekili Muzaffer Balaban, diğeri Adalet Parti milletvekili Rıza Gençoğlu. Babası Şükrü Gençoğlu uzun yıllar Doğru Yol Partisi’nin Denizli il başkanlığını yapmıştı. Kendisi ise “Fikir ve vicdan özgürlüğü yanlısıyım, özgürlükçüyüm, bu kadar” diye özetliyordu siyasi görüşünü. Utangaç, kendi tanımıyla “uslu görünümlü yaramaz” bir çocuktu.
Bir tek öğretmeni tahtaya kaldırıp şarkı söylettiği zaman açılıyordu.
Tek hayali vardı: Kendi şarkılarını söyleyen iyi bir şarkıcı olmak. Nitekim ilk bestesini on bir yaşındayken yaptı. Adı “Kırık Ayna” ve yıllar sonra albüm yaptığı Gökhan adlı şarkıcının sesinden duyacaktık bu şarkıyı. “O siyah beyaz film bitti / Ah gönlüm kırık ayna / Başım alıp nereye gideyim. Sen bana yar olmadıktan sonra” diyen on bir yaşında bir çocuk düşünün, o Sıla’ydı işte...
Romantik ve melankolik olduğu kadar başına buyruk ve yalnızlığına düşkündü ki ortaokul yaşı geldiğinde kaynağı belirsiz (Ama sonucu Bocelli ile “La Vie en Rose” düeti olabilecek) bir Fransızca sevdasına kapılarak anneannesinin yanına, İzmir Tevfik Fikret Lisesi’ne okumaya gitti. Okulda halk müziği ve sanat müziği korolarında şarkı söylemeye başladı, sonra da şan derslerine... Ama İstanbul’a gidip konservatuvar sınavını kazanamayınca “darıldı” ve İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi’nde okumaya başladı. Birinci senenin sonunda Bilgi Üniversitesi Caz Vokal Bölümü’ne girdi. Can dostu, birlikte müzik yaptığı yol arkadaşı Efe Bahadır’la da burada tanıştı... Öğrenci İşleri’nin önünde bir müddet birbirlerini süzmüş, akşama rakı masasına oturmuşlardı. Ondan sonra artık “Kafa nereye, onlar oraya”.
2000 yılında, müzisyen arkadaşı Cem Öcal’dan Kenan Doğulu’nun vokalist aradığını öğrendi ve yolunu belirleyecek bu beraberlik tam yedi sene sürdü. Bir yandan Büyük Kulüp, Moda Deniz Kulubü, Galatasaraylılar Derneği’nde Fransızca, İngilizce ve Türkçe şarkılar söylüyordu.

“Sıla” dizisinin jenerik müziği yüzünden önce sesini meşhur etti
Sonra yüzünden önce sesini meşhur edecek olan adım geldi: “Sıla” dizisinin jenerik müziği “Can Perperişan”. Bir yandan Doğulu kardeşlerin desteğiyle ilk albümünün hazırlıkları başlamıştı ve 2007’de rap bölümlerini Kenan Doğulu’nun seslendirdiği “...Dan Sonra” ile parladığında adının diziden gelmediğini, “öz sahici” isminin Sıla olduğunu izah etmesi gerekti.
Bu yırtıcı kaplan görünümlü genç kadından bir ikinci klip geldi, herkes şaşırıp kaldı: Bu kez acıklı acıklı hatta hayli arabesk “Kenar süsü oldum hayatında” diyordu, “Yani olmasam da olurdu...” Aslında bu, o günden sonra benimsenecek Sıla tarzının da habercisiydi. Feleğin sillesini yemiş, darbeleri metanetle karşılamış, hem kırılgan hem dik duruşlu bir kadın... “Vur Kadehi Ustam”dan alıntılarsak, “İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze / Bundandır böyle dibe vuruşumuz”. Ama işte o şarkısındaki gibi bir “Egeli Lodos”tu, “Baş eğmezdi el yeline”. Taht devretmeye meraklı medyamız Sıla’yı “geleceğin Sezen Aksu’su” ilan ederken onun cevabı “Çok gururlanıyorum ama ‘Sıla’ olarak var olmak en büyük hedefimdir” oldu. İlk albüm muhtelif en iyi çıkış yapan şarkıcı ve ilk albüm ödülleri alırken, artık bir Sıla markasından söz etmek mümkün hale gelmişti.
İki yıl sonra “İmza” geldi. Yine prodüktör koltuğunda Ozan Doğulu, Sıla’nın omuz başında Efe Bahadır ve “Sevişmeden Uyumayalım” bombası... “Sıla Hanım, sevişmeden uyumuyor musunuz sahiden?” sorusu karşısında “Gazeteciler dışında bunu farklı anlayan olmadı” diye isyan etti sonunda, “O şarkının anlamı aslında ‘Anlaşmadan ölmeyelim’. Ve kimseyle anlaşmadan ölmem.” Şarkı ünlü klarnet virtüozu Vassilis Saleas’ın da dikkatini çekti ve Saleas şarkıyı Yunanistan’ın ünlü bir pop şarkıcısı olan kardeşi için istedi. Böylece Sarandis Saleas, “Ego Megalosa Noris” adlı albümünün çıkış parçası olarak söyledi, “Ise” adını verdiği “Sevişmeden Uyumayalım”ı.
Üçüncü albüm “Konuşmadığımız Şeyler”; “Kafa”yla, “Oluruna Bırak”la, “Acısa da Öldürmez”la yine alışıldık Sıla tavrını sürdüren şarkılarla geldi. Ve artık zamanı gelen “kendini tekrarlıyor” eleştirileriyle... Ama bir yandan da böyle seviliyordu. Benzer duyguları ifade ettiği aynı yarı duygusal-yarı efe tavır ve bunları anlatırken seçtiği az kullanılan sözcüklerle... Konser albümü “Joker”i izleyen “Vaveyla”ya verdiği isim gibi, sözcüklerin sesleri yönlendirebiliyordu onu. Kendini bildi bileli kelimelere meraklıydı ve şarkıcı-besteci olmasa yazar olmak isteyeceğini söylüyordu. Bratislava Senfoni Orkestrası’yla çalıştığı “Vaveyla”daki “Issız Ada” şarkısında Cemal Süreya’dan alıntı yapmıştı: “Ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası”. Ama bütün hüzün bulutuna inat, albümün en çok ses getiren şarkısında gene “efeleniyordu” Sıla: “Özüme sözüme döndüm / Doğruyu yanlışı gördüm / Can çıkmamış, yerinde / Aslan gibi geri döndüm” diyordu ve bir Sezen Aksu bestesiydi bu.

Hem şarkıcı hem de besteci olarak yerini iyice sağlamlaştırdı
İlk albümünün üstünden sadece yedi yıl geçmişken hem şarkıcı hem de besteci olarak yerini iyice sağlamlaştıran Sıla Gençoğlu, 2014’ü altıncı çalışmasıyla açtı: “Yeni Ay”. Albümü çok beğenenler de var,
artık yeni bir şey söylemediğini düşünenler de... Karşısındaki adamın kafasını gözünü yardığı ilk klibi “Vaziyetler”e bayılanlar da, kliplerinde kendisini inatla “çirkinleştirdiğini” düşünenler de... Ama onun keyfi ve özgüveni yerinde, artık ne yapsa oluyor. Beş yaşındayken hayal ettiği gibi kendi şarkılarını yazıyor ve dinletiyor, eğlenmek için radyoculara çıkış şarkısı niyetine “Alper Tunga öldü mü? Issız Acun kaldı mı?” gibi bir şarkıyla şaka yapıyor, Efe Bahadır’la “ev hallerini” yansıtan demoları albümüyle beraber veriyor ve bildiği yoldan aynen ilerliyor. Sonunda “Canlı dinlesem” dediği Andrea Bocelli’yle düet bile yaptı...
Kim bilir sırada ne hayaller var...

Haberin Devamı

Efe’nin “Sılahattin”i
Bilgi Üniversitesi’nden arkadaşı Efe Bahadır, Sıla’nın başarısındaki en büyük pay sahiplerinden biri. Hatta kendisi “İkimiz beraber Sıla markasına hizmet ediyoruz” diye tanımlıyor durumu. Tuluhan Tekelioğlu’na verdikleri röportajda birlikte yaptıkları şarkıya gönderme yaparak “Her şeyi paylaşıyoruz ama sevişmeden uyuyoruz” diyen ikili, ortak çalışmalarından “İnşallah”ı da sevgililerinden ayrıldıkları bir dönemde Boğaz’da yürüyüp birbirlerini teselli ederken
yazmışlar. Efe Bahadır, Sıla’ya “Sılazenger” diyor... Delikanlı tavrından ötürü de “Sılahattin”.

Haberin Devamı

Eski İstanbul’a meraklı
Sıla pek çok pop yıldızı gibi Etiler’in, Nişantaşı’nın değil, Beyoğlu’nun, eski İstanbul’un, tarihi yarımadanın çocuğu. Yaşamak için Asmalımescit’i, dolaşmak için Eminönü’nü seviyor. Yurtdışı söz konusuysa da Amerika yerine Avrupa’yı. Sabahattin Ali’yi, Sait Faik’i, Hakan Günday’ı okuyor... Şairlerden de Cemal Süreya’yı. Aşk hayatıyla ilgili ipucu veren biri değil ama 1.5 yıl Özgür Mumcu ile beraber olduğunu gazetelerde çıkan fotoğraf ve haberlerden gördük.