Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cuma günü evden çıktığımda, camiden bütün sokağa yayınlanan hutbeye denk geldim. Konu evlilikti. Aslında daha spesifik olmak gerekirse; evlilik programları. Temeli sadakate dayanan evlilik kurumunun günümüzde nice tehlikelere maruz kaldığı söyleniyordu; bazı yayınlarda ‘nikahsız beraberliklerin adeta özendirildiği’, evlendirme adı altında yapılan programlarda ise ‘aileye yönelik değerlerin istismar edildiği ve ayaklar altına alındığı...’

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın da gündemindeydi konu bu hafta, CNN Türk’te Hakan Çelik’e “Bu programların toplumu yozlaştırdığına” dair şikayetler aldıklarını belirtti.

Haberin Devamı

RTÜK’e de sadece 2016 yılında bu programlar ile ilgili 94 bin 792 şikayet gelmiş, düşünün.

Ama 2001 senesinde Biri Bizi Gözetliyor ile başlayan bu ‘reality show’lar silsilesi öylesine bir endüstri oluşturmuş durumda ki, herhalde vazgeçmesi de kolay değil. Bakınız, Esra Erol’un gün başına 150 bin , Seda Sayan’ın 80 bin , Zuhal Topal’ın 60 bin TL aldığı iddiaları var. Gün başına!

Ve bu rakam, orada insanlar kamera karşısında cinnetin eşiğine gelsin, evliliği iki insanın birbirine aşk, sevgi gibi duygularla bağlandığı bir kurum olarak değil, temelinde ev tapusu, araba ruhsatı ve maaş bordrosu olan bir hayat sigortası olarak gördüklerini cümle aleme ilan edebilsin diye.

Ben maalesef bu programların toplumu ‘yozlaştıma tehlikesi’ taşıdığı kanaatinde değilim. ‘Ben evleniyorum’, ‘Evleneceksen Gel’, ‘Gelinim olur musun?’, ‘Size Anne Diyebilir miyim?’, ‘Kısmetse Olur’... Aklıma gelen gelmeyen daha onlarca program bu kadar yıldır rating sıralamasında başı çekiyor, sunucuları rekor paralar kazanıyor, o kadar insan stüdyoları doldururken kim bilir ne kadarı da bir gün o koltukta oturma hayaliyle ekrana kitleniyorsa, ortada yozlaşma tehlikesi yaşayan bir toplum değil, bizzat o yozlaşmanın, cehaletin kendisi vardır. Orada gördüğümüz insanlar uzaydan aramıza ışınlanmadı, komşumuzun kızı, mahallenin ablası, teyzemizin oğlu onlar. Sayıları da çok fazla. Programlar kalkarsa yok olmayacaklar.

Haberin Devamı

İnsan hayatına nihai hedef olarak nikahı koyarsan, “Doğ, büyü, evlen, çocuk doğur, öl” döngüsünü tek çare olarak gösterirsen de olacağı budur. İnsanlar da hayatın tek anlamının ‘yuva kurmak’ olduğuna inanıp televizyonda gördükleri ‘ablalardan’ medet umuyor işte.

Sorun burada “Amanın ekranlarda türlü türlü rezillik var, ahlak elden gidiyor”dan ziyade, “İnsanlar ne kadar umutsuz, güvensiz, hayatlarında sahici hiçbir şey yok ki mutluluğu ille bir eşte, eşi de oralarda arıyorlar” olmalı.

Sen çocuğu aileden başlayarak ona göre yetiştirirsen, okullarda doğru düzgün eğitim verip “Büyüyüp anne, baba olacaksınız”dan önce bilim adamı, doktor, yazar, uçak mühendisi olmayı hedef olarak koyarsan, kültürü sanatı destekler, dünyaya açık kafalı insanlar olmalarını sağlarsan, o çocuklar büyüyünce zaten o programların suratına bakmaz, kimse de onları yozlaştıramaz.

Kendi kendilerine yeten insanlar olarak yuva kurmaya karar verirlerse kendi eşlerini seçmeyi bilirler. Buyrun size temeli sevgi ve saygıyla atılmış, ‘tehlikelere maruz kalmayacak’ kadar sağlam aile yuvası.