Uzak Asya’nın sakin sabahlar ülkesi Kore’den Japonya’ya geçtik. Haritadaki yakınlığına bakmayın. Üç saate yakın uçak yolculuğu gerekiyor. Kore’de işler tıkır tıkır yürürken, Japonya’da sorunlarla örülmüş bir duvara çarpıyorsunuz. Her yerde para bozduramıyorsunuz. Herkes kredi kartı kabul etmiyor. İlle de Japon parası. Hadi bozdurdunuz diyelim, bu defa da harcayacak yer bulamıyorsunuz. Trenler dolu, yer yok. Uçaklar ful kalkıp ful iniyor. Rezervasyon kilitlenmiş. Lokantada bile asgari 40 dakika beklemek durumundasınız. Talep çok, karşılayan nazlı. Ülke dar, arazi pahalı. Trafik tıkanık. Trenler dolu.
Nasıl aşılacak bu Dünya Kupası’nın final yolu?
Koreliler yılın ilk çeyreğini yüzde 7.6’lık büyüme ile geçerken, 140 milyar dolarlık iş yapmışlar. Kore’de herkes mutlu ve huzurlu.
Japonya’da işler öyle değil. Faizler düşmüş, paranın yüzüne bakan yok. İşsizlik had safhada. Korkunç bir durgunluk var. Ama ekonomik tablonun tam tersine günlük hayat işte trenlerde, uçaklarda yer bırakmayacak kadar canlı ve heyecanlı.
Sahi, biz Japonya ile Miyagi’de ikinci tur maçı oynayacağız, değil mi?
Kore’den buraya geldik sarsıldık. Kore’de insanlar toplu halde kırmızıları giyip meydanları, tribünleri avaz avaz dolduruyorlar. Mağazalar kapanıyor, metro seferleri seyreltiliyor, herkes maça odaklanıyor. Dolarla satış yapan mağazalarda maç saatinde tezgahtar kızlar müşterinin yüzüne bile bakmıyor. Çünkü Kore çok iddialı. Guus Hiddink, bu toplu futbol ayininin karizmatik lideri. Fenerbahçe’nin alıp gönderdiği Hollandalı’ya, Kore’de herkes adeta tapıyor.
Japonya Teknik Direktörü Fransız Troussier ise, Japon halkının güvenini ancak kazanabildi. Son maçta iki gollü galibiyet Fransız’a biraz nefes aldırdı. Şirket kulüplerinin ticari rekabeti futbol alanına taşıdığı Japonya, Dünya Kupası’nı Kore’ye göre daha sakin ve olgun biçimde yorumluyor. Nakata ve arkadaşlarının başarısı takdirle karşılanıyor. Ama Türkiye ile yapacakları eleme maçı daha yüksek seslerle, daha iddialı yorumlarla beklenmiyor. Şenol Güneş ve Troussier, kendi kamuoylarının güvenini dört buçuk üzerinden beş alarak sağlarken, sanki bu maça iki ülke de aynı şansta yüzde elli ortak olur gibi bir duyguya kapılıyoruz.
Güneş, yapacağı kadar yanlışı yaptı. Futbolcular da öyle. Artık yanlış yapmanın değil, doğruları bir Avrupalı olarak fazlalıkları sıralamanın zamanı. Hakan Şükür uyanıp kendine gelirse işte o zaman gerçekten exoriente lüx...
Yani latinlerin dediği gibi ışık doğudan yükselir ve ne borsa ne Avrupa Birliği ne de idam tartışmaları...
Türkiye aydınlanır, şenlenir.
Böyle bir sevinci hak etmiyor muyuz? Ne dersiniz?