İngiltere karşısında 8 lejyonerimizden 7’si oynadı... Dünya’nın en iyi orta alanlarından biri olarak nitelendirdiğimiz Okan, Tugay, Emre ve Yıldıray’dan kurulu dörtlümüz, maalesef maç boyunca hiç bir etkinlikte bulunamadı. Nihat gayretli, etkisizdi... Hakan Şükür de bize göre-yanlış zamanda oyuna girip sahada çok az kaldı. Lejyonerlerin içinde en başarılı futbolcumuz-Aston Villa’da oynayamayan-Alpay Özalan oldu.
Benim merak ettiğim çelişki şurada... Avrupa’daki kulüp formalarıyla kendilerini kanıtlayıp sürekli forma giyen, skor tabelalarını değiştiren lejyonerlerimiz, milli maçta neden döküldüler?
Onları bir arada tutan, dünya çapında yüksek bir değere ulaştıran Milli Takım, artık eskimiş bir heyecan anlamına mı geliyor?
Sakatlık riski, kulüp formasını kaybetme korkusu lejyonerlerimizde profesyonel sıkıntılar mı oluşturuyor?
Emre’nin İnter’de, Nihat’ın Sociedad’da, Hakan’ın Blackburn Rovers’ta milli maçtan hemen sonra attıkları gollerle alkışlanması, akla ister istemez bu soruları yüklüyor...
Hayır, onlara haksızlık etmek istemem.
Bence sorunun kaynağı, daha farklı yerlerde...
Milli Takım, Kore-Japonya’dan aylar sonra dahi kendisini yenileyebilmiş değil.
O nedenle sahaya çıkan on bir, hepimizce en doğru onbir olarak değerlendirildi...
Alternatifsiz, çelik şablon bir takım formatı... Hep aynı oyuncular, hep aynı oyun biçimi...
Rekabet yaratılmadı
Açıkça söyleyelim... Bu takımın içinde bir kadro rekabeti yaratılamadı... Eleme grubundaki güncel hesaplar nedeniyle düşünülen yenilenme yapılamadı.
İtalya özel maçında Tuncay’a forma giydiren-ve de iyi yapan-Şenol Güneş, İngiltere karşısında Ümit Milli Takımı’nın genç yıldız adaylarına kapıyı aralayamadı. Güneş’i bu nedenle suçlamıyorum... Öyle yapsaydı, daha ağır eleştirilere hedef olacaktı, bu da gerçek!
Şimdi cesaretle yapılması gereken, Milli Takım’ı yenilemek, başarısı yadsınamayacak lejyonerlerle rekabete girişecek genç adamları-Gençlerli Okan, Fenerli Tuncay, Denizlili Servet gibi-A takımına davet etmek olmalıdır.
Bu yenilenmeye, bu değişime zorunluyuz.
Eleme grubunu riske atmamakla geleceği yabana atmak arasında akıllı, dengeli ve gerçekçi bir arayışımız olamaz mı?
Elbette olabilir. Olmalıdır da!
Ligin sonu yaklaştıkça gerilim artıyor... Kartlar havada uçuşuyor... Tekmeler, yumruklara kafa darbeleri ekleniyor. Masajla, masör müdahalesiyle geçiştirilecek darbeler, hayati tehlike arzeden kırıklara, yaralanmalara dönüşüyor. İbrahim Üzülmez’in ambülansla ameliyathaneye yetiştirilmesi zirvedeki gerginliğin en acı göstergesi
Ama yine de sakin olmak zorundayız... Olayları paranoyak yorumlarla kamuoyuna taşırsak, zaten pek de huzurlu olmayan ligimize hiç de istemediğimiz yeni gerginlikler, gerilimler, kavgalar ekleriz. Kavgadan kimin kazançlı çıkacağını bilemem... Ama hepimizin zarar göreceğini bilirim.
O nedenle...
Ali Tandoğan’ı gaddar bir tetikçi olarak görmekten vazgeçelim... Yaptığı ayıpla başbaşa bırakıp İbrahim’e attığı kafa darbesini başka şeylerle ilişkilendirmeyelim... Hakemleri taraftarlara havale etmek gibi sokak kabadayılığını özendirecek abuk sorumsuzlukları bırakalım... Teknik Direktör kulübesinin ardında sürekli küfür koroları oluşuyorsa, polisin orayı beş dakikada temizlemesi gerektiğini ilgililere hatırlatalım... Bugüne kadar şampiyon olamamış bir takımın genç hocası ve futbolcularıyla ligimize kattığı renk ve heyecana saygı gösterelim, üstü örtülü bir Anadolu dayanışması iddiasından da vazgeçelim...
Önce az konuşalım... Sonra çok düşünelim...
Ligimizin değerini bilelim.
Bugünlerde bu terimi kullanmak pek de sevimli değil ama, yine de söyleyelim: Yanlış hesap Bağdat’tan döndü... Oğuz Çetin, hiç de hak etmediği puan kayıplarından sonra istifa etti. Onu oybirliğiyle göreve getirenler, oybirliği ile istifasını da kabul ettiler.
Oğuz Çetin’in göreve gelmesi neden yanlıştı? Antrenörlükte bir kariyer doruğu olarak kabul edilmesi gereken büyük kulüp hocalığı, Oğuz Çetin’e daha teknik direktör diplomasını almadan altın tabakta sunuldu... İlk yanlış budur. Fenerbahçeliler, Fenerbahçelilik aidiyetini meslek aidiyetinin önüne geçirerek böylesi duygusal bir karar aldılar. Oğuz da kaybetti, Fenerbahçe de! Bu kayıpların da Türk futboluna hiç bir şey kazandırmadığı ortada!
Peki Oğuz’un gitmesiyle yanlışlar bitti mi?
Hayır, maalesef hayır!
Süreç devam ediyor
Çözülme ve dağılma süreci devam ediyor... Gönderilen onca adam, kadro dışı bırakılan futbolculardan sonra beklenen kenetlenme olmadı. Genç Serhat da kampı terketti, alacak davasından ipleri kopardı... Gözü kapıda olan sezon sonunu bekleyenler de var daha...
Duyduk ki, Aziz Başkan, yeniden transfer hamlelerine girişmiş... Gelecek sezon için yeniden heyecanlı adam arayışlarına başlamış...
Yanlışlar komedyası devam ediyor.
Öte yandan sadece Aziz Yıldırım’ı suçlamanın da kolaycılık olduğunu düşünüyorum.
Yönetim-tümüyle-dürüst bir eleştiri yapıyor mu, yapabiliyor mu? Yöneticiler, bu yanlışlarda kendi paylarının hesabını çıkarıyor mu?
Örneğin, bir strateji uzmanı olarak tanıyıp saygı duyduğum Atilla Kıyat bu konuda ne düşünüyor? Futbol Şubesi Sorumluluğunu üstlendiği günden beri hayalkırıklıklarına uğrayan Sadettin Saran ne yapmayı düşünüyor?
SPOR
DÖRT KOLDAN HAREKÂT
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes, Final Four kapısında
2. LİG puan durumu
SAHNE MEHMET'TE
Arçelik gözünü Avrupa’ya dikti
PANCU'YA VİZE
‘Fenerbahçe’nin beyni olacağım’
ONA 'BULDOZER' DERLER
Tek yol final
Kral Hakan işbaşında!
UEFA’dan müjde
REAL FIRTINASI
Haber turu...
Milli formada rekabet!