A Milli Futbol Takımımız, Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası üçüncülüklerinden sonra 2004 Avrupa Şampiyonası elemelerinde tarihinin en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadı. Letonya karşısında alınan 2 - 2'lik beraberlik, futbolumuzu görmekten kaçındığımız bir gerçekle yüzyüze bıraktı.
Hakan Şükür'den Rüştü Reçber'e, Tugay Kerimoğlu'ndan Bülent Korkmaz'a kadar hepsi de futbol tarihimizde altın harflerle yazılı başarı öykülerinin kahramanları olan kadro artık istesek de istemesek de - doğa yasası - dağılma sürecine giriyordu. Milli Takım'ın başarısı için gerekenlerin yüzde doksanını o kadro saha içinde yapıyor (ya da yapamıyor), işin ancak yüzde onluk geri kalanı kulübedeki antrenörün katkısına kalıyordu.
Şenol Güneş'in işi kolaydı. Kolay işi, giderek zor yokuşlara sürüp yanlış üstüne yanlış yaparak içinden çıkılmaz hale getirdi Güneş... Kendisini seven - sevmeyen çoğunluğun sesine de kulak tıkadı, istifa etmemekte direndi.
Katkı payı yükseldi
Bugün yapı değiştiren, yenilenmek zorunda olan Milli Takım'ın başarı şansı, elbette yine büyük oranda saha içindeki oyunculara bağlı. Ama bu oran yüzde doksan değil... Yeni kuşak Türk futbolcusunun yetenekleri, milli forma içinde oluşturacağı toplam kalitesi, uluslararası birikimi ibreyi aşağı çekerken, Milli Takım Teknik Direktörü'nden beklenen başarıdaki katkı payını da zorunlu olarak yükseltiyor. Yüzde on değil, belki yüzde kırk... Kimbilir, belki de yüzde altmış...
Şenol Güneş'in bu zor virajı alabileceğine inanamadım. Anlaşılan o ki, Türkiye Futbol Federasyonu da Güneş'e inanmıyordu artık. Güneş, Temmuz'da süresi dolacak sözleşmesinin yenilenmesi için ısrarcı oldu. Projelerinin varlığını iddia etti ama, ortaya elle tutulur bir şey koyamadı. Israrı ihtirasa dönüştü. İhtiras, spor adamı olarak kendisine hiç de yakıştıramadığımız siyasal çabalarıyla devam etti. Görevde kalmak için en başta eski takım kaptanı Trabzon Milletvekili Faruk Özak olmak üzere AKP milletvekilleriyle TFF üzerinde baskı oluşturmaya kalktı.
Bir TV programında GS Genel Müdürü Mehmet Atalay'ın kendisini destekleyen, dört yıl daha görevde kalması gerektiği biçimindeki sözleri, sunucunun abartılı ve zorlama yorumuyla "Başbakan Erdoğan'ın temayülü" biçiminde yorumlandı. Atalay'ın kişisel görüşünü Başbakan iradesinin yansıması gibi yorumlama işgüzarlığı, geri tepti. Çünkü Başbakan'ın onca ülke sorunu ile yoğun biçimde uğraşırken Güneş'in kariyerine ayıracak zamanı yoktu.
Ulusoy'un tesbiti
Ulusoy, bu durumu tesbit ettikten sonra Güneş'in mesaisini sona erdirme kararı aldı. Yurtdışında birdenbire gündem oluşturan sözleri, yorumları ve yeni bir teknik direktör aradığı mesajları artık adresini bulmuştu... Dolar / TL kuru üzerinde pazarlıklardan tazminat hesaplarına kadar hemen hiçbir konuda anlaşamadılar. Ulusoy, hukuk yolu açık olmak üzere Güneş'in sözleşmesinin feshi için yönetim kurulundan oybirliğiyle karar çıkarttı. Teknik direktörü kapı önüne koydu, teşekkür etti ve gönderdi.
Elbette hazin bir durum... Başarılarının yanı sıra, kamuoyuna söyledikleriyle yaptıkları arasında sürekli çelişkiler yaratan, protokol tribününde ille de birinci sıraya oturmak için kulis yapıp yönetmelik değiştirten bir teknik direktör olarak da tarihe geçecektir...
Keşke eleme grubunda da ısrarlı olup takımını birinci sıraya oturtabilseydi, olmadı!
Teşekkürler Şenol Hocam... Biz yine dostuz... Unvanının değişmesi hiçbir şeyi değiştirmez... Olsa olsa daha yakın, daha samimi ve daha gerçekçi davranabilirsin artık...
Özhan Canaydın, ikinci dönem çalışmalarına yine hızlı bir teknik direktör atamasıyla başladı. Göreve ilk geldiğinde yaptığı ilk icraat "gönüllerin hocası" Fatih Terim'i getirmekti. İlk döneminin son icraatı Terim'i göndermek oldu.
Ecza dolabından çıkarır gibi Hagi'yi getirdiler. Özel uçakla, hızlı - çabuk ve gösterişli bir imza töreni düzenlediler.
Acaba getirdikleri Hagi, hangi Hagi'ydi ?
Galatasaray'ın tarihindeki en büyük başarılara ayaklarıyla unutulmaz imzalar atan ve birbirinden güzel golleriyle kalpleri kazanan Hagi mi yoksa iki kısa antrenörlük denemesini hayal kırıklığı ile noktalayan acemi antrenör Hagi mi ?
Romanya Milli Takımı'na tepeden inme geldi, komşumuz Dünya Kupası'ndan elendi. Bursaspor'daki macerasını ise oradaki meslektaşlarım ibretle dile getiriyorlar:
Büyük yanlışlar
"- Bursaspor'da gerçekten bir sinerji yarattı. O güne kadar en çok 2 bin olan abonman satışları birden 10 bine yükseldi... Taraftarlar maçlara koşa koşa geldi, takıma gönlünce destek verdi. Ama kısa zamanda büyük yanlışlar sergiledi Hagi... Fatih Şen ve Ender'i sattırmadı. Transfer kapandı, ertesi gün bu futbolcularla çalışamayacağını söyledi. Saha içindeki oyuncular üzerinde anormal baskı kurdu. Onların yaratıcı ve özgür oynamalarını engelledi. Buna karşılık hepsinden birer Hagi olmasını istedi. Sinirli, huysuz, zaman zaman da geçimsiz biri. Çabuk küsüyor, kırılıyor ve çok sert tepkiler gösteriyordu..."
Tabii bu, Bursa'daki Hagi...
Galatasaray'da boruyu istediği gibi öttürebilir mi ? Ergun Gürsoy buna izin verir mi ? Bilmiyoruz. Hayatının en büyük fırsatını yakalayan Hagi'ye başarılar diliyoruz.
Milli Takım'ın yeni patronu kim olacak ? Bu sorunun peşin yanıtı yok. Futbol Federasyonu'nda ne başkan ne de üyeler herhangi biri için bloke olmuş durumda.
İki temel görüş tartışılıyor...
Bir grup, Piontek örneğini anımsatarak yurtdışından kariyeri, karizması ve başarısıyla gerçek bir lider getirilmesini öneriyor. Araştırmalar yapıyor. Bağlayıcı olmayan ön temaslarını sürdürüyor. Bu grubun amacı, gelecek yabancı hocanın yeni bir ekip oluşturması, bu ekiple dört yıl içinde Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası finallerine katılabilmeyi sağlaması... Ekibin vazgeçilmez üyesi Ümit Milli Takımı Teknik Direktörü Raşit Çetiner olacak... Çetiner'in başarılı kariyerini A Milli Takım'da da aynen devam ettireceğine inanılıyor. Güneş'in ekibinden Ünal Karaman ve Mehmet Kulaksızoğlu'nun federasyon bünyesinde antrenör olarak çalışmalarına sıcak bakılıyor. Ancak kesin yerleri daha sonra belirlenecek.
Yabancı antrenör için biri Alman, öteki İtalyan iki hocadan olumlu yanıtlar alındı.
Yerli cephesi
Federasyon Başdanışmanı Gündüz Tekin Onay'la bir grup üyenin tercihleri ise yerli hocadan yana... Ancak Milli Takım için ilk akla gelen teknik direktör adayları Fatih Terim ve Mustafa Denizli listede yok. Terim'in, Türkiye'de görev almayacağını açıklaması - şimdilik - bu olasılığı gündemden kaldırıyor... Mustafa Denizli'nin de Vestel Manisa ile 2 yıllık sözleşmesi var. Milli Takım hocalığına dönüş için de istekli görünmüyor.
Ne zamandır aklımda yer eden Ersun Yanal - Aykut Kocaman beraberliği de tartışılmış... İsveç'de başarıyla uygulanan Solderber - Lagerbak ikili teknik direktörlük denemesinin Türkiye'de bizim kültürümüze uygun olmadığına karar verilmiş. Orada teknik direktörler arasında "savunmacı" ve "ofansif" diye bizim alışmadığımız bir görev tanımlaması var. Türkiye'de böyle bir ortaklığın yürüme şansı yok.
İşi çok zor
Peki Ersun Yanal'ın durumu ne ?
Yarın Valencia karşısında yeni bir onur sınavına çıkacak olan Ersun Hoca ile de görüşülmüş... Hoca istekli, hevesli, hazır. Elbette kulübüyle sözleşmesi var. Bir de Raşit Çetiner'le birlikte alacağı pozisyon. Çetiner'in teknik direktörlüğünde Ersun Yanal antrenörlüğü kabul eder mi ? Bilemiyoruz.
Yerli ya da yabancı... Yeni dönemde Milli Takım Teknik Direktörü'nün işi çok zor olacak... Fazla zaman yok... Nisan'ın ilk haftasında Türk Milli Takımı'nın patronu için karar verilecek. Yeni patron Nisan sonunda Belçika maçıyla işbaşı yapacak, Avustralya, Tayland ve Güney Kore karşılaşmalarında futbolumuza damgasını vuracak. Bekleyelim, görelim!
SPOR
BU BENİM BORCUM
At yarışları
Avrupa Ligleri
Haydi bir daha
İkinci Lig Puan Durumu
Şeytan mı, melek mi?
Filede dün
Hocaya özel sipariş
Fener'e, Alex müjdesi
Florya'da değişim rüzgârı
İlk tur olumsuz
Alsak, alsak kimi alsak!
MHK'den Bursa alarmı
'Milli bir davamız var'
Timsah gergin
Milan şov yaptı: 4-1
Tek eksik Musa Kuş
Haber turu...
Şenol Güneş'e veda