Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Hemen her maçta ortaya çıkan tribün sapıkları, Ali Sami Yen Stadı'nda da işbaşındaydı geçen hafta...
Ellerine ne geçtiyse sahaya attılar. Bülent Demirlek yönetmelik uyarınca anons yaptırdı. Durmadılar, ardından bir anons daha yapıldı. Arada Galatasaray kulübünün kendi iradesiyle yaptırdığı ve kulübü zarara uğratacak davranış biçimlerinin sona ermesini talep eden anonslar da cabası...
Hayır, tribün sapığının umurunda bile değil... Bunlar taraftar kimliğiyle maçlara giriyor, tribünlere yerleşiyorlar. Bir vakit gelince de ellerinde ne varsa sahaya yağdırıyorlar. Kulübün sahası kapanacakmış, takım bundan zarar görecekmiş, hiçbirinin umurunda değil... Bunlar azınlıkta... Sağlıklı düşünen, sorumlu ve gönülden davranan taraftarlar engelleyemiyor bu sapıkları... Polis deseniz, o da şaşkın... Stadyumda ne yapacağını bilmiyor. Sapıkların her yaptığı yanına kar kalıyor...
Şimdii... Durum tam anlamıyla tedirginlik yaratır ve giderek daha tehlikeli ve zararlı bir hal alırken, Galatasaray İkinci Başkanı Ali Dürüst 'ün yorumuna bakın: "Efendim, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, kulübümüzle ilgili cezayı verirken, taraftarımızın hakem yanlışları nedeniyle galeyana kapıldığını da hesap etmelidir."
Defolsun gitsin
Yanisi şu... Hakem maçı çok kötü yönetti, seyircimiz - taraftarımız çıldırdı. Ne yaptığını bilemedi.. Bu ağır tahriki dikkate alarak hafif bir ceza kesiniz. Kesmeyiniz, diyecek de, dili varmıyor işte!
Olmadı Ali Dürüst... Özellikle senin gibi aklı başında, çağdaş bir yöneticiye bu popülist ve kolaycı tavır hiç yakışmadı...
Üç - beş sapığı adam yerine koyup savunurken, büyük çoğunluğa ve gerçek futbolsevere hakaret ettiğinin de farkında mısın?
Dahası... Tribün taşkınlıkları için öyle bir özür keşfettin ki, bundan böyle her maçta, her sahada taş da yağar, kan da akar...
Bilirim, en çok da sen üzülürsün...
Bırak hakemler özgürce düdüğünü öttürsün... Seyirci adam gibi maç seyretsin..
Sapıkları hiç sahiplenme... Tüm sapıklar stadyumları terketsin... Defolsun gitsin!

Galatasaray - Adanaspor maçından hemen sonra düzenlenen basın toplantısını dikkatle izledim. Galatasaray'ın, lig yarışında son virajlara girilirken kaptırdığı iki puan, Terim 'in öfkelenmesine neden olabilirdi. Öfkelenmesi için de ortada yeteri kadar neden vardı. Bülent Demirlek örneğin... Başlıbaşına bir hakemlik trajedyası olarak yaşadığı maçta "günah keçisi" olarak seçilebilirdi...
Hayır, Terim hakemi hiç suçlamadı... Onun takıldığı yer, dört dakikalık kayıp zamanın yetersizliğiydi... Hakemin kronometresini de eleştirmiyordu. Sadece o sürenin daha fazla olması gerektiğini, uzatmaya neden olan olayları hatırlatarak dile getirdi. Oysa elle atıldığı için iptal edilen bir gol vardı. Adanaspor lehine verilmesi gereken bir penaltı vardı. Açıkçası, hakem her iki teknik adam için iyi bir malzeme olabilirdi. Ama Terim , kestirip attı : "Hayır, bu maçı kazanamadık. Kazanamamamızın nedeni hakem değildir!"
Pinto - Arif kıyaslamasını da yaptıktan sonra "Belki de hata ettim, basiretim bağlandı" dedi içtenlikle...
Basın toplantısını mutlu bir şaşkınlıkla izledim...
İtalya sonrası medya ile köprüleri atan, muhabirden yazara, kameramandan servis müdürlerine kadar her kademeden spor gazetecileriyle ilişkilerinde kırıcı, tepeden bakıcı, nobran ve çirkin örnekler sergileyen Terim gitmiş, onun yerini Milli Takım ve Galatasaray'daki ilk döneminde iletişim harikaları yaratan eski Fatih Hoca almıştı...
Dostumu yeniden gördüm ekranlarda... Dayanamadım, "İşte Fatih Terim bu!" dedim çevremdekilere...
Dürüst, içten ve gerçekçi kişiliğini yeniden öne çıkardığı için sevindim.

Diyarbakır-Beşiktaş maçından sonra, THY'nın tarifeli uçağında Beşiktaşlı yönetici ve futbolcularla birlikte İstanbul'a döndük...
Yolda Beşiktaş Teknik Direktörü Mircea Lucescu ile konuştum. Bir sıra önümde Hakem Bülent Demirlek oturuyordu. Romen hoca, biraz da onun duymasını isteyerek ısrarla Saffet 'in golü ofsayttan attığını, Beşiktaş'ın bir penaltısının verilmediğini öne sürdü. Kendisiyle aynı görüşte olmadığımı ısrarla anlattım. Anlaşamadık. Konuyu hakem eleştirisinden soyutlayıp şampiyonluk yarışına taşıdım. Beşiktaş'ın, Ankara'da Gençlerbirliği'ne yenilebileceğini düşündüğümü, ancak Diyarbakırspor yenilgisini hiç tahmin etmediğimi ve yanıldığımı söyledim. "Gençlerbirliği maçı, göreceksin, Diyarbakırspor maçından çok daha kolay olacak" dedi... Sonra da Milliyet spor sayfasında haber olarak aktardığım biçimde Gençlerbirliği'nin geride iki adam bırakıp sekiz kişiyle hücuma yöneldiğini, böyle oynamaya devam ederse Avrupa Kupaları'nda 6 - 7 gollü yenilgilerle karşılaşabileceğini ileri sürdü...
Oldum olası polemikleri sevmem. Gerçek ve yararlı tartışmalar yerine kitleleri oyalayarak spor zarar verdiğini düşünürüm. Lucescu 'nun görüşlerini de polemik zeminine oturtmadan dile getirdim. Gençlerbirliği Teknik Direktörü Ersun Yanal, Lucescu 'nun bu iddialarına çok uygar bir davranışla yanıt verdi. Hocanın görüşlerine saygı duyduğunu ve onlardan yararlanacağını söyledi.

Şaşırdım
Radikal Futbol'da Yiğiter Uluğ da Gençlerbirliği'nin basketboldan esinlenerek oynadığı oyunun analizini yaparken Lucescu 'nun görüşlerine paralel saptamalarda bulundu. Samet Aybaba 'nın Trabzonspor'u da Kupa finalinde herhalde aynı analizlerden doğan taktikle maçı kazandı...
Önceki akşam atv'nin Bizim Stadyum Programı'nda Selçuk Manav imzalı bir röportaj yayınlandı ve Mircea Lucescu , aktarıldığına göre, Gençlerbirliği'nin oynadığı oyunla ilgili hiçbir yorum yapmadığını, bunları yazanların hain olduğunu ilan etti!
Şaşırdım...
39 yıllık gazetecilik geçmişimde hiç kimse beni yalancılıkla suçlamamıştı.
İlk kez Lucescu yapıyordu bunu... Bana işimi öğretmeye kalkıyordu... Kırk yıl daha antrenörlük yapsa asla haddine düşmeyecek bir tanımlama ile beni hain olarak nitelendiriyordu...
Hiç üzülmedim... Kendimi tanıyordum.

Türk Futbol ailesi onurlu ve değerli bir evladını yitirdi. Hüsnü Çil Karadeniz hırçınlığı ve mühendis aklıyla insan sevgisini bir potada kaynatmış, onu Fenerbahçe kalıplarına dökmüştü. Gururla paylaşacağım yanı yaşamının önemli bir bölümünde spor gazeteciliğini seçmesi ve dürüst, cesur örneklerle inandığını ve düşündüğünü doğrudan dile getirmesiydi.
Sevgili Hüsnü 'nün sağlık sorunları böbrekleriyle başladı, yüreğinde Fenerbahçe sıkıntılarıyla noktalandı.
Tam da kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde Hüsnü Çil 'i kaybettik. Gönlümüzün ve beynimizin çil çil altınları toprağa düştü.
Nur içinde yat sevgili Hüsnü!





SPOR


BİZ CEZAMIZI ÇEKTİK
At yarışları
Avrupa Ligleri
Kartal doludizgin
2. LİG puan durumu
PISTONS PASLANDI
İskoçya’yı yendik
CASUSU UYARISI
Sürpriz iki aday
Yıldızlar içtimada!
Ne evet, ne hayır
BABAM SAĞOLSUN
Ümitler idare etti: 1-1
ÖZEL BİR MEŞALE
Haber turu...
Tribün sapıkları ve Ali Dürüst