Dünya Kupası, transferler, sezon hazırlıkları derken rüzgar gibi geçen tatilin ardından lige gelip dayandık.
Futbolda en büyük organizasyon ligdir, elbette en büyük başarı lig şampiyonluğudur. Takımlar o en büyük unvana ulaşmak için kaynak ayırır, kadro oluşturur, hazırlık yapar ve beceri sınavının en büyük maratonu başlar.
Bu yıl maraton, ne yazık ki öncekilerden pek farklı olmayacak.
Çünkü derinlerde olup biten gelişmeler ürkütücü...
Türkiye Ligi yıllardır alıştığımız dörtlü rekabet çemberini kırıp bir türlü beşinci şampiyonu çıkaramadı.
Aksine, çember daha da daraldı... Şimdi sistem, dörtlü ya da üçlü rekabet yerine ikili rekabete dönüşüyor... Önce Trabzonspor, sonra da Beşiktaş sistem dışında kaldılar... Galatasaray’la rekabet, kendiliğinden Fenerbahçe’ye ihale edildi.
İkili rekabet, taraflar arasındaki gerilimi artırdı. Sokakta, tribünlerde ve oyun alanındaki kızgın çekişme, ne yazık ki zaman zaman medyaya da yansıdı. Karşılıklı suçlamalar, kurumlara ve kişilere karşı haksız ve insafsız tavırlar, sadece oyunu seyretmek isteyen masum futbolseverleri statlardan uzaklaştırdı.
Şimdi görüyorum ki mektepler olmadan maarifi idare etme zihniyeti, İstanbul’daki güvenlik toplantısında yeniden hükmünü icra etmiş...
Artık Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ev sahibi olduğu maçlara rakip seyirci alınmayacak... Bu statlarda maç seyretmek istiyorsanız, ille de ayağa kalkmak - yönetmelikler ne derse desin - toplu küfür korolarına katılmak, kendi kimliğinizi sıfırlayarak ortak tribün kimliğine bürünmek zorundasınız.
Horozların kendi çöplüğünde ötüp başka seslere hayat hakkı tanımadığı bir ortamda herhalde İstanbul Emniyet Müdürü de yorulmadan maç seyredecektir.
Dünya rengarenk tablolarla her kesimden seyirciyi tribünlerinde ağırlayıp futbolda evrensel eğlenceler oluştururken, bizim ligimiz stadları konuk seyirci için yasak bölge haline getiriyor.
İkili rekabet sistemi, tek taraflı ev sahipliği anlayışı ile maç başlıyooor...
Ne diyelim, hayırlı olsun!
Ama benim de yüreğim sızlıyor.