Kore - Japonya’da sadece futbol topunu değil, çevresinde dönen yeni dünyayı da dikkatle izlemelisiniz... Artık, sadece BM, AB, NATO yok... Bizim çok hayatımıza giren IMF ve Dünya Bankası’da az sayıdaki örnek değil...
Şimdi gözünüzü açın ve FIFA’yı görün.
1904 de kurulmuş, başlangıçta futbolu icat etmekle övünen İngilizler’den yüz bulmamış, kabul görmemiş bu uluslararası birlik, şimdi sadece Dünya futbolunu yönetmekle kalmıyor, etkinliği ve becerisi öylesine büyük ki, Kore - Japonya dahi FIFA ne emrederse onu yapıyor. 1996’da ayrı ayrı adaylık kampanyaları sürdüren iki ülkeyi FIFA kendi otoritesiyle ortak ev sahibi olarak birleştirdi. Anlaşma metinleri bir kitap halinde basıldı. FIFA Dünya Kupası’yla ilgili her türlü kararı tek başına veriyor ve asla itiraz kabul etmiyor. Kore ve Japonya bayraklarının, maçı oynayan ülke bayraklarıyla, FIFA bayrağı ile ve Asya Konfederasyonu’nun bayrağı ile birlikte hangi sıraya göre asılacağı dahi FIFA’nın buyruğu ile gerçekleşiyor.
Artık sivilleşme süreci tüm dünyada hükmünü kesin biçimde icra etmeye başlıyor. Devlet otoritesi, bağımsızlık ruhu, kendi topraklarından hükümranlık gibi klasik kavramlar FIFA’nın, IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi)’nin otoritesini engelleyemiyor. Tam aksine artık klasik otorite kurumları bu yeni global sivil otoritelerle iş birliği yapmak zorunda.
* * *
Kupada garip bir çeyrek final adaleti oluştu. Futbolun devlerinden Brezilya, İngiltere, Almanya ve İspanya bir yanda, Senegal, Türkiye, Kore ve Amerika öte yanda.. Futbolu yıllar yılı yöneten, ona yön veren ve kendi saltanatlarını sürdüren büyüklerle bu sihirli dünyanın hep kıyısında, köşesinde kalmış önemli başarıları olmayan bizim gibiler artık ciddi ciddi final hesapları yapıyor.
Senegal, bu turnuvanın en çarpıcı takımı. Son Afrika Şampiyonası’nda finale yükselip ikinci oldular, Mısır, Cezayir ve Fas’ın bulunduğu grupta liderliği ele geçirerek finallere katıldılar. Asıl ilginç olanı, bazıları Fransa’da doğmuş ve ülkesini ancak bir kaç yıl önce görmüş olan Senegalli futbolcuların hemen hepsinin Fransa liginde top koşturuyor olmasıydı.
Çeyrek finalde üç AB üyesi Avrupalı’nın yanı sıra Senegal’in, Türkiye’nin, Brezilya, Kore ve Amerika’nın da Avrupa Ligleri’nde oynayan yıldızlara sahip olması bir gerçeği ortaya çıkarıyor : Şampiyonluk tacını hangi ülke giyerse giysin, onlar Avrupa Ligleri’nin yıldızları olacak. Hem dün, hem bugün, hem yarın... Bunlar futbol sadece futbol değildir kitabının yazarı Simon Kuper’in görüşleri... İlginç! Kuper, "Amerikan takımının büyük bir çoğunluğu bir istisna olarak Amerikan Ligi’nde (Major Soccer League) oynuyor. Bu durum Amerika’da top peşinde koşan 10 milyon genci daha da ateşleyecek" diyor ve Kuper bir olasılığı dile getiriyor: Amerika bir gün futbol dünyasını da yönetmeye kalkarsa hiç şaşmayalım!"
* * *
Miyagi’deki rüya maçtan sonra skor dışındaki güzellikleri de sokakta, trende, istasyonda gördük. Stat yakınındaki bir bahçede tüm hane halkı bizi çağırarak birlikte fotoğraf çektirmeyi önerdi. Komşuları da geldiler. Hepsinin albümünü doldurduk. Trende yer verenler, ikramda bulunanlar ve Türk olduğumuzu öğrenince kutlayanlar bizi utandırdı. Çünkü böyle bir ev sahipliğini ne İstanbul’da, ne kendi ligimizin deplesmanlarında, ne de Avrupa’da görebilmiştik. Sonucu olgunlukla karşılayıp rakip ülke insanlarını içtenlikle kutlamaları zihnimi aydınlattı. Unuttuğumuz sportmenlik kavramını hatırlattı. Ne demiş latinler, "exoriente lüx...öGerçekten ışık doğudan geliyor.