Hayatın gerçekleri bizi hep umutlarımızı ve hayallerimizi büyüttüğümüz zaman yakalar. Gerçek, ne kadar sevimsiz de olsa kaçınılmazdır, değiştirmek bazen güç, bazen akıl, bazen de şans gerektirir. Böyle bakınca Beşiktaş’ın Lazio karşısındaki tükenişine hiç şaşırmamak gerekiyor.
İtalyan temsilcisi ile bizim Avrupa kupalarında sezonun en uzun ömürlü elçimiz arasında kalite ve tecrübe farkı vardı. Evet, Lazio sorunlarla boğuşuyordu... Kadrosundaki süperstarları kaybetmişti. Ama geride kalanlar yine de fazlalık arzediyordu. Hele ki kalite farkı gerçeğini değiştirmeye çalışırken akıllı ve bilinçli kararlar yerine şaşkın ve kararsız uygulamalar yapıyorsanız, aradaki fark aleyhinize daha da büyüyordu. Tıpkı Lucescu’nun sahaya sürdüğü ilk onbir gibi. O ilk onbirde savunmanın üçlü mü, dörtlü mü oynadığını çözemedik. Oynayanlanlar da çözemediler. Tüm dağınıklığına, etkisiziğine ve kendi kanadında Cesar’ın piknik yapar gibi boş kalmışlığına rağmen Niyazi hiç uyanamadı. Bek miydi, kanat oyuncusu muydu, stoper miydi, ne idi anlayamadık. Sakatlıktan dönen İbrahim’in de görücüye çıkan kız misali ürkek oyununda fazla birşey bulamadık. Pancu yine gereksiz biçimde bireysel takılıyor, maç içinde varyete ile karışık verdiği tek olumlu gol pasını da İlhan Mansız kale ağzından dışarı atıyordu.
Sergen Yalçın, maç boyunca sahanın her yerinde pres yapan, rahat vermeyen ikili üçlü kıskaçlarla ayağına yapışan Lazio karşısında sıkıldı, bunaldı, zaman zaman arkadaşlarına darıldı. Ama yine de bir onur golü attı.
Maçın önemli bölümünde olup bitenleri Lucescu, gayet sakin seyrediyordu. Öylesine çok korner kullanıp, havadan tek gol bulamayan Beşiktaş’ta Nouma’yı oyuna sokmak, Rumen hocanın aklına ancak 62. dakikada geldi. O saatte de İtalyanlar zaten Beşiktaş’a ninniler söylüyor ve resmen uyutuyordu.
İlk 10 dakikada peş peşe gelen gollerin şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamadı Beşiktaş. Ne pozisyon, ne motivasyon, ne de kondisyon! Dün geceyi taşıyacak hiçbir kalitesi sahada değildi. Sadece seyircisi vardı. Sonucu büyük bir olgunlukla karşılayıp, takımlarını desteklemenin ötesinde geceye sportif bir keyif kattılar. Skor tabelasına tutsak olmadılar. Şen şakrak takımlarını desteklediler. Kayahan’ın şarkısıyla evlerine döndüler: "Sen üzülme ağlama... Yüzün gülsün daima!"