Orhan TOKATLI
İNSANLAR,
yüzde 32'lik akaryakıt zammına uyum sağlamaya çalışırlarken, art arda gelen fiyat artışlarıyla neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Açlığa, yokluğa mahkum ediliyorlar. 8 yıl gerekçesi kullanılarak gerçekleştirilen ayarlamalar amacını aşıyor, insanlar doğduklarına, doğacaklarına pişman ediliyorlar.
Halkın
"mide" derdine düştüğünü kabullenemeyen büyük
devlet adamları ise veciz söylemlerini sürdürmekten geri kalmıyorlar. En hızlı solcu Bülent Ecevit,
"8 yıl zamları vatandaşları rahatsız etmez" görüşünü sergiliyor. DSP'li Milli Eğitim Bakanı da zamların ailelerin filelerine dokunmayacağını savunabiliyor. Başbakan Yılmaz da her iktidar değişikliğinde olduğu gibi enkaz devraldıklarını,
"halkın zamlara seve seve katlanacaklarını" açıklıyor.
Aslında hükümet bütçe açıklarının faturasını dar ve sabit gelirlilere yüklemekten çekinmiyor. Eğitim için saptanan sembolik fiyat artışları çığrından çıkarılıyor. Akaryakıttan sonra tüpgaz, talih oyunları ve ilaca zam üstüne zam yağdırılıyor. 8 yıl yasasına göre akaryakıt, çay ve tüpgaza yapılan ayarlamaların eğitime katkı payları olarak gösterilmesinin gerçekle ilgisi bulunmadığına, Tekel ürünlerine yüklenen yüzde 10'luk zam oranının da 3 kat artırılarak yürürlüğe konulduğuna dikkat çekiliyor.
Nitekim, Maliye Bakanı DSP'li Zekeriya Temizel, 8 yıl bahanesiyle zam yapılmasına karşı çıkıyor, Tekel ürünlerine konulan zammın sadece yüzde 10'luk bölümünün eğitim harcamalarına sarfedileceğine işaret ediyor. Bakan,
"Akaryakıt, demir ve çay zamlarının 8 yıla bağlanmasını yanlış buluyoruz" diyor.
Eyüp Aşık ismindeki Devlet Bakanı da, beceriksiz bir sunucunun yönettiği TV söyleşisinde,
"Efendim ne olacak araba kallanan adam da 200 - 300 bin lira daha fazla vererek, eğitime katkıda bulunsun" gibi abuk sabuk yanıtlarla vatandaşların tansiyonlarını artırıyor. Beyefendinin Ay'da yaşadığı anlaşılıyor. 30 bin liraya satılmaya başlanan ekmekle birlikte iğneden ipliğe tüm yiyecek fiyatlarının alabildiğine yükseldiğini unutmuş görünüyor.
* * *
KIYAK emeklilik sahipleri, asgari işçi ücretleri ile emekli aylıklarının 20 milyonlarda seyrettiği bir dönemde yalnızca karnını doyurabilmek için yaşam savaşı veren bu insanların durumlarını hafife almalarının faturasının bir hayli ağır olacağını galiba hesaplayamıyorlar. Bu aşamada işçinin yanında bulunmaları gereken konfederasyon başkanları Budak ve Meral de kayıp ilanları ile aranıyorlar.
İktidar sahiplerinin bu doğruları,
"fakirlik edebiyatı" ya da
"duygu sömürüsü" şeklinde algılamamaları gereği üzerinde ısrarla duruluyor.
55'inci hükümetin, zam politikasından vazgeçip kayıt dışı ekonominin önlenmesi, adaletsiz vergi sistemini değiştirmesi, yaygın ve adil vergi uygulamasını zaman geçirmeden gündemine alması bekleniyor.
İktidarın küçük ortağı Demokratik Sol Parti'nin lideri
"HAKÇA DÜZEN YARATICISI" Ecevit'in, bu vesileyle kulakları çın çın çınlatılıyor.
1950'lerden bu yana acı reçetelerin ardından rahat ve huzur dolu günler vaat eden, gülücükler dağıtan hükümetlere artık millet güvenmiyor, aldatıldığını biliyor.
Zamların pençesinde ölüm kalım savaşı veren halkı, bundan böyle, Susurluk, dokunulmazlıklar, karteller, hırsızlıklar, uğursuzluklar, suiistimaller, rüşvetler gibi siyasal iktidarların güç durumda kaldıklarında ısıta ısıta ortaya attıkları sorunlar değil,
"mideleri" ilgilendiriyor.
Ülke ekonomisi inşaat mühendisi Güneş Taner'in elinde bulunduğu sürece, yaşamın düzlüğe çıkacağını beklemenin de safdillik olacağına kesinlikle inanılıyor.