KOSKOCA bir pazar alanı... Bildiğiniz pazarlardan değil, üniversite kapılarının önlerinden söz ediyorum. KPSS sonuçlarındaki türlü şaibenin yarattığı huzursuz tartışmalar sürerken, üniversite giriş sınavı sonuçlandı, üniversitelere kayıtlar başladı. Yolunuz Dokuz Eylül ya da Ege Üniversitesi yakınlarına düştüyse bu sıralar, neden “pazar alanı” dediğimi hemen anlamışsınızdır.
Kazandıkları bölümlere kayıt yaptırmaya çalışan öğrenciler ve onlara eşlik eden ailelerinin oluşturduğu büyükçe bir nüfus, geçtiğimiz hafta üniversitelerin çevresinde yoğun bir hareketlilik yarattı. Evet, Türkiye’de çok büyük bir genç nüfus var. Ve bu gençler okuyup mezun olunca iş bulabilir mi bulamaz mı hesabı yapılmaksızın ki; -buna istihdam politikası diyoruz-, her yıl üniversitelere meslek ihtiyaçlarının çok üzerinde kişi alınıyor. (Bakınız. Ataması yapılmayan öğretmenler sorunu)
Bu da üçüncü mürüvvet
Ama bu curcunası bol kalabalığın kesinlikle bir başka nedeni daha var! Ortalama 18 yaşında üniversiteye ilk kez kayıt olan öğrencilerin çoğunun etrafında, anne, baba, kardeş, teyze, amca, komşu vs.den oluşan bir aile hâlesi var. Evrakını alıp tek başına kaydını yaptırmaya gelen çocuk neredeyse yok gibi. Onlara bakarken hem gülümseyerek “Hah işte, tam biz!” diyorsunuz hem de bu ülkede gençlerin, ergenlikten yetişkinliğe ne kadar geç geçtiklerini bir kere daha düşünüyorsunuz.
Tabii bir de, üniversite sınav kâbusunu başarıyla atlatıp iyi bir üniversiteye kayıt yaptırmak artık hem aileler hem öğrenciler için, sünnet ve düğünden sonra üçüncü mürüvvet haline geldiği için tatlı bir telaş içinde tüm aile geldiklerini söyleyebiliriz.
Üniversite kapısını pazaryerine döndüren kalabalığın asıl unsuru ise, orada stand açan, broşür dağıtan özel yurtlar. Milliyet muhabiri Tahsin Aksu, İstanbul’daki büyük devlet üniversitelerinin önlerine giderek, bu tabloyu anlatan “Öğrenci Kapma Yarışı” başlıklı güzel bir haber hazırlamış. (02.09.2010, Milliyet) Aksu haberde, yurtlar arasında nasıl cemaatçi ve “Atatürkçü” kamplaşması yaşandığına dikkat çekiyor. Yurtların kimisi broşürlerine özellikle “Yurdumuzun hiçbir dini cemaat ve vakıfla ilgisi yoktur” yazıp Atatürk fotoğrafları koyarken, kimisinin de standında Kur’an-ı Kerim dağıttığını anlatıyor. Aksu’ya göre, “Atatürkçü” yurtlar daha fazla imkân ve konfor (sağlık sigortasından, fitness salonuna...) sunarak öğrenci çekmeye çalışırken, cemaat yurtları öğrencileri daha çok en ucuz fiyatları sunarak ikna etmeyi deniyor.
“Evet-hayır” polemiği
Aynı yoğunlukta olmasa da, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla Dokuz Eylül Üniversitesi kampusleri önünde de durum aynı. Referandum öncesi “evet-hayır” polemikleriyle iyice kabak tadı veren, Türkiye’nin siyasi atmosferini bloke etmiş bu kamplaşma, çatışma, ya bizdensin ya onlardan kültüründen burada da kaçış yok!
Onu yenebilecek belki de tek yer olan üniversitenin kapısında gelip yeniden yakamıza yapışıyor.