Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Balıklar için deniz lazım, sevişmek için işsiz olmak.
Ve geceleri yatakta, duymamak için tabanların sızısını,
Zengin olmak lazım.
Halbuki ıslık çalmak için, bir şey lazım değil...”
CHP lideri Kılıçdaroğlu okuyor, Melih Cevdet Anday’a ait bu dizeleri. Ve ardından kendi cümleleriyle devam ediyor konuşmasına:
“Biz diyoruz ki, gelin hep beraber ayağa kalkalım ve başlayalım değişimin ıslığını çalmaya. Bu ıslığı geceleri tabanı sızlayan da çalsın, sızlamayan da. Yoksa elimizden alacaklar ıslık çalma özgürlüğümüzü.”
Son haftalarda, otoriter bir korku devletine dair kaygıları daha yüksek sesle dillendirme ihtiyacı duyar olduk. Bu hafta da, daha henüz yayınlanmamış bir kitaba uygulanan sürek avı, üstümüze kâbus gibi çöktü.
Gazeteci Ahmet Şık’ın kaleme aldığı, Emniyet Teşkilatı içindeki Gülen Cemaati örgütlenmesini anlatan, “İmamın Ordusu” adlı basılmamış kitabın tüm kopyaları, savcılık talimatı doğrultusunda yapılan baskınlarla silinip, yok edilmeye çalışıldı. Elinde kitabın bir kopyası olmaksızın, Şık’ın kitap üzerinden kendisine yöneltilen suçlamalara nasıl yanıt verebileceği merak konusu.
Kişisel bilgisayarlarında arama yapıldıktan, bulunan herşey “delete” tuşuna basılmak suretiyle silindikten sonra, Şık’ın eşine, yayınevine, avukatlarına, arkadaşlarına kitabın nüshasını bulundurdukları takdirde Ergenekon’a yardım suçu işleyeceklerine dair tebligatlar imzalatıldı. Çünkü artık bu basılmamış kitap, bir kitap değil; “terör örgütü propagandasını yapmak amacıyla hazırlanan örgütsel doküman”! Nokta.
Var mı bunun üzerine söyleyebilecek sözünüz?

Dengeler değişiyor
Milliyet Gazetesi yazarı Serpil Çevikcan, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a yaşananlarla ilgili kaygıları nasıl yorumladığını sormuş.
Bakan Bağış, kaygıları yersiz bulduğunu söyleyip, eklemiş:
“Bütün özgürlüklerin olduğu gibi, basın özgürlüğünün de temeli Ak Parti’dir.”
Bu sözler benim yüreğime su serpmediği gibi, “Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” diyen, tarihimize damgasını vurmuş devletçi, elitist, otoriter söylemi fazlasıyla hatırlatıyor. Uzun yıllar CHP’yi de, bu söylemin baş temsilcilerinden biri olmakla eleştirdik. Şimdi dengeler değişiyor.
Partisinin Gençlik Raporu’nu basına sundukları toplantıda Kılıçdaroğlu, Anday’ın şiirini okuyarak başladığı sözlerine şöyle devam ediyor:
“AKP kendisine 12 Mart’tan, 12 Eylül’den kalan bayrağın taşıyıcısı oldu. Gençlere denetlenmesi, büyüklerine itaat etmesi gereken ‘olağan şüpheliler’ olarak baktılar”(...) “Politikalarımız belli bir tip, teksesli bir gençlik yaratmayı amaçlamıyor. Amacımız tam tersine, gençlerin farklılıklarını istedikleri gibi yaşayacakları özgür bir Türkiye oluşturmak”

Davete icabet etti
Kitapların henüz basılmadan toplatıldığı, sesini yumurta atarak ya da YÖK kapısında eylem yaparak duyurmaya çalışan üniversite gençliğinin, “illegal örgüt üyesi”, “marjinal grup” olarak yaftalandığı, coplandığı, mahkeme kapılarına yollandığı bir süreç... Bu süreç ne yazık ki “ileri demokrasi” vaadini değil, Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi, 12 Mart ve 12 Eylül totalitarizmiyle malul siyasi tarihimizi akla getiriyor sadece.
Çocukken bir aile geleneği gibi sorgulamadan sahiplendiğim, üniversite yıllarından itibaren büyük bir hayalkırıklığıyla en sert eleştirdiğim parti, CHP. Ve bugün, bir genç olarak benim kaygılarıma en şiirsel, en anlamlı ifade, bu partinin yeni genel başkanından geliyor.
“Yoksa elimizden alacaklar ıslık çalma özgürlüğümüzü!”
“Gelin hep beraber ayağa kalkalım ve başlayalım değişimin ıslığını çalmaya. Bu ıslığı geceleri tabanı sızlayan da çalsın sızlamayan da...”
Bu niyet ve bu içtenliği taşıdığı sürece, bu davete, can-ı gönülden icabet edesim var.