Ayşe Tatari

Ayşe Tatari

aysetatari@gmail.com

Tüm Yazıları

Bir geziden döndüm, büyülendim... Görmeyi çok istediğim bir bölgeydi, Van Gölü ve Havzası... Doğubayazıt, Muradiye, Ahlat, Tatvan, Gevaş, Akdamar, Van... Anlatılacak ne çok şey var buraları için.

Yöresel adıyla ‘Van Denizi’nin (Nemrut Yanardağı’nın patlamasından sonra meydana gelen kraterde biriken sularla oluştuğu söyleniyor) tuzlu ve sodalı suyunda sadece inci kefali yaşar... Denizden 1646 metre yükseklikte ve en derin yeri 451 metre. MÖ 10. ve 8. yüzyıllar arasında gölün doğu kıyılarında kurulan Urartu Krallığı, beni buralara çeken sebeplerden biri... Gölün sahilleri boyunca pek çok adasında Ermeni manastırları kalıntıları var ki, bunlardan en iyi korunanı Kutsal Haç Kilisesi mutlaka görülmeli.

Haberin Devamı

Bu olağanüstü güzel ve tarihi zenginliklerle dolu bölge ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görememiş; hizmet alamamış, dünyanın ilgisini çekmek bir yana, yurdum insanının da dikkatini çekememiş... Sadece komşu İranlıların çok sevip gelip gittiği bu kıymetli bölge, bizim elimizde ziyan olup giden sayısız güzelliklerden biridir ne yazık ki... Van Gölü havzası yaklaşık 20 bin kilometrekarelik bir doğal yaşam alanı... Maalesef, bölgedeki tarımsal alanlar kısıtlı. Gölde yılda yaklaşık 15 bin ton inci kefali üretiliyor, daha çok konserve haline getirildikten sonra bölgede tüketiliyor.

Heves ve heyecanla müzeleri sordum... İki güzel müze yapılmış, nedense henüz açılışı yapılamamış. Binalar çok başarılı, içinde personel bile var, fakat nedense açılış olamamış. Müthiş bir hayal kırıklığı içinde kapıdan bakıp dönmek zorunda kaldım.

Doğu’nun masalları

Farkına varalım

Günümüzde ülkede genel bir yerleşim karakteri var... Karmakarışık, düzensiz yapılaşma ve kişiliksiz mimari... Batıdan doğuya her yer aynı... Eski müthiş medeniyetler ile şimdiki halimizi kıyaslamak mümkün değil. Doğu Anadolu Bölgesi, olağanüstü coğrafyası ve tarihiyle şaşırtıcı zenginlikte. Başı dumanlı, zirvesi karlı Ağrı Dağı’nı seyrederken, Nuh’un Gemisi hayallerine kapılıyorsunuz; krater gölünde büyüleniyorsunuz... Tepelerdeki tarihi kalelerin surları arasından ovaya bakıp eski medeniyetleri, istilaları düşleyerek, hayata başka bir pencereden bakıyorsunuz.

Haberin Devamı

Urartular, Romalılar, Türkmenler, Selçuklular, Mervaniler, Eyyubiler, Şerefoğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Osmanlılar, Moğollar, Ermeniler, Safeviler, Asurlular... Onlarca medeniyet katmanları ve kalıntıları bu topraklarda. Tarih öncesi çağlardan beri kayaların kutsallığı ve ölümsüzlüğü bilinir... Bu bölgede o nedenle tanrı ve kral yontuları kayalara yapılıp, varlığın sonsuza dek süreceği inancı sürdürülmüş. Böylece ruhun, resim, yontu ve kabartmalarda imge sayesinde yaşadığı düşünülmüş...

Yapraklı ve yapraklarını yitirmiş ağaç, ölüm ve yaşam evreleriyle birlikte dinamik yaşamı simgeler. Bu yüzden ilkçağ toplumlarında ağaç kutsaldır. Bu bölgede de pek çok medeniyetin izlerinde ‘hayat ağacı’ motiflerini görüyoruz. Ağacın üstünlüğü, sürekli yenileşme yeteneğiyle de ifade edilir. Özellikle Urartular’da ve diğer medeniyetlerin betimlemelerinde tanrıların verimliliğin ve armağanların simgesi olarak hayat yapraklarının dolması için aşılama işlemi dikkati çekiyor... Ağaç, Sümerler’den bu yana da ‘ölümsüzlüğü’ simgeler.

Haberin Devamı

Volkanik yapıdaki arazide siyah renkli bazalt taşlar, pek çok tarihi yapıya malzeme olmuş... Kayalar kutsal ve ölümsüz... Bazı topraklar ve eserler, insana zamanı unutturur... Herodot, “Zaman her şeyle alay eder, piramitlerle asla” sözleriyle zamanı ve ölümsüz eserleri ne güzel ifade etmiştir. Anadolu topraklarında da “Zaman her şeyle alay etmektedir” ancak “asla...” diyebileceğimiz Efes, Bergama, Sagalassos ve Göbeklitepe gibi, zamanın alay edemeyeceği pek çok medeniyetin mirası vardır. Okullarımızda, sanat tarihi ve arkeoloji, biraz da mimarlık tarihi dersleri olmalı... Eğitim yetersiz olunca değerlerimizin farkına varamıyoruz.